Gezi direnişinde yer alan gençlerin ve bir miktar ebeveynlerin esas kaygısının ‘özgürlüklerin kısıtlanması' olduğunu öğrenmek, belki birçoklarını rahatlatmıştır.Gerçi aynı saha çalışmasında AKP'ye ve Erdoğan'a olan karşıtlığın da toplam yüzde 67,5 olduğunu unutmayalım. Birden fazla şıkkın aynı anda işaretlenebildiği bu anket bize tek bir sonuç veriyor: Gezi ahalisine göre AKP hükümetinin özgürlükleri kısıtlama niyeti ve gücü var. Türkiye'yi biraz bilenler söz konusu ‘niyet ve gücün' basmakalıp, kolaycı bir şekilde tanımlanamayacağının farkındadır. Ama eğer bu türden bir algı varsa siyaseten ciddiye alınması gerektiği bir yana, o algının temelsiz olduğunu söylemek de mümkün değil. Gezi direnişi açık bir mesaj içeriyor: Siyasî gücü ne olursa olsun, hiçbir iktidarın toplum adına ‘iyi, doğru ve güzeli' belirleme meşruiyeti bulunmuyor. Bunun somut uzantısı, iktidarların bundan böyle hayat tarzını ve kentsel sahiplenmeyi ifade taleplere hazır olmaları ve bu yöndeki eylemleri de demokrasinin parçası olarak algılamaya alışmalarıdır.Plebisit kararı, AKP'nin gücü ve Başbakan'ın bu konudaki tekrarlanmış sert söylemi dikkate alındığında hem bir geri adım, hem de iktidarın topluma adaptasyonunu ifade eden bir ileri adım. Bu olayda plebisitin hayata geçmesi, oylamanın sonucu ne olursa olsun, halkın kent siyasetini etkileme ve belirleme imkânında büyük bir açılımı, yeni bir demokratik siyaset safhasını ifade edecektir. Dahası bu olay iktidarın dizginlenmesi yanında, laik kesimin siyasete gerçekçi bir biçimde müdahil olabilmesinin ve orta vadede CHP'yi dönüştürebilmesinin de yolunu açabilecektir. Gezi Parkı özelinde bugün gereken, buranın park olarak kalmasını isteyenlerin toplumun geri kalanını ikna için uğraşmaları, tüm kenti aynı duyarlılığa davet etmeleri...Aksi halde, yani siyaset reddedildiği takdirde Gezi direnişinin hiçbir meşruiyetinin kalmayacağı ve giderek ya romantik bir yüceltilmeye konu edileceği, ya da bir duygusal ahmaklık olarak tanımlanacağı açık. Gezi'nin sembolize ettiği hayat tarzına ait özgürlük talepleri plebisit konusu yapılamaz... Ama parkın kaderi de ancak plebisitle ortaya çıkabilir. Hiçbir müzakere o parkın ne olacağını belirleyemez, çünkü hiçbir müzakereci kendi taleplerini genelleştirecek meşruiyete sahip olamaz. Velev ki anlamlı bir tartışma sürecinden sonra toplumdan onay almış olsun... Bugün Gezi'ye ilişkin taraflardan birinin ardında yüzde elli oy ve belediye kararı var. Onun karşısındaki grubun ise, giderek şımarıklık olarak yorumlanmaya mahkûm, çocukça bir inadı var. Özgürlük isteği bir itiraz duygusu yaratır ama yeni olanı inşa etmekte yetersiz kalır. Eğer bugün övülüp durulan ‘yeni', sadece kendisini duygu patlaması içinde ifade edebilen bir gençliği ifade ediyorsa, o ‘yeni'nin tatmin edilmemiş bir çocukluk olarak hayata tutunması ile yetinmek zorunda kalırsınız.Çünkü hem siyasetten kaçmayı, hem de istediğinizin olmasını istemeyi ‘çocukluk' dışında tanımlamak kolay değil. Kimse kendisini aldatmasın... Gezi fetişizmine büyük bir mahalle baskısı ve gönüllü duygusal manipülasyonla gelindi. Polis şiddeti ve Başbakan'ın üslubu, sadece Gezi'dekilerin duygusunu meşrulaştırıyor ama taleplerini meşrulaştırmıyor. Hak sahibi olmak için herhalde gidip o parkta oturmak gerekmiyor. Nitekim süregelen işgal o parkı gerçekte kullananların dışlanmasını ifade ediyor ve otoriter eğilimin bu kentli, eğitimli, laik kesimde ne denli içselleşmiş olduğuna işaret ediyor. Başbakan'ın ‘doğrusuna' karşı kendi ‘doğrusunda' ısrar etmek ve halktan kaçmak, aslında Gezi'nin ne denli Başbakan'ınkine benzeyen bir üslup ve zihniyet içinde olduğunu söylüyor.Gezi direnişi çevre duyarlılığına tercüman olması ve polis şiddetine maruz bırakılması nedeniyle ilk başta tüm toplum açısından sempatikti. Bugün artık değil... Kendisine ‘halk hareketi' yaftasını yapıştırma çabası ise iyice gülünç. Bu hareket Başbakan'ın ‘marjinal' dediği dönemde hiç de öyle değildi. Ama bugün hükümet onları muhatap almaya başladıktan itibaren artık her geçen gün marjinal. Sorumluluktan ürken, sorumluluğu taşıyamayan her hareket gibi...Gezi'deki olumlu potansiyel geç kalmış bir romantizmin acılı sonuna dönüşmemeli. Bugünlerin nesnel bir yaklaşımla tarihini yazacak olanlar, gelinen noktayı ‘görmemişin bir Gezi'si olmuş, içinden çıkamamış' diye tarif etmemeliler... Gezi herhalde laik burjuvazinin yaratıcı gençleri için bir ana rahmi değil. Dışına çıkıp büyüme vakti... Eğer yeni olan sadece bir çocukluk halinin dışavurumu değilse.
↧