Hükümetin sosyal alanı görmeyen siyasi kültürünün en kritik sonucu, laik kesimin kendi siyasi aktörü üzerinden okunabileceği, o kesimin talep ve tercihlerinin ‘kendi partilerinde’, yani CHP’de cisimleşeceği varsayımıdır.Ne var ki CHP, kendi kültürel kimliğini paylaşanları bile hakkıyla taşıyamayan, laik kesimdeki AKP karşıtlığını siyasete tahvil etmekle yetinen bir parti. Bu durumda CHP ile tabanı arasında garip bir ilişki doğuyor: Seçimlerde CHP’ye oy verenlerin büyük kısmı aslında sadece AKP karşıtı oldukları ve laik kimliğe sahip çıktıklarını göstermek istedikleri için böyle davranıyorlar. Eğer AKP toplumsal olanı anlayabilen bir parti olsaydı, muhtemelen CHP şimdiye kadar çoktan ulusalcıların elinde marjinal bir harekete dönüşebilirdi. Üstelik bu ikilem, eğitim ve gelir seviyesi arttıkça daha da derinleşiyor, çünkü kendilerini ‘bilgili ve akıllı’ olarak görenlerin siyaset üzerinde bu denli az etkide bulunabildiği bir ‘demokrasi’ gerçekten de normal değil. Unutmamak gerek ki, AKP kendi dünyasında bu sosyalliği hiç de boşlamıyor. Bu partinin yeni kadroları tümüyle yeni bir burjuvaziyi, İslami camia içinde yükselen trendleri temsil ediyorlar. Oysa CHP ideolojik aidiyeti sosyal alanı kuşatmak için yeterli sayacak kadar cahil.Bu durum CHP’ye oy veren ama onunla ilişki kurmaktansa izlemekle yetinen, CHP ile kuramadığı olumlu duygusal bağı ise AKP’ye duyduğu olumsuz duyguyla ikame eden bir burjuvazinin varlığına işaret ediyor. Belki birilerinin çıkıp “AKP ile dolan zehirli kanın yerini artık kendi partinizle dolan temiz kanın alması gerek” demeli. Ne var ki söz konusu burjuvazinin gerçekte ‘kendi partisi’ yok... KONDA’nın Gezi Parkı’nda yaptığı anketteki en önemli sonuç aslında işin sosyolojisi değil. Bu sosyolojinin ne olduğunu hemen herkes biliyor. Bakılması gereken yer bu sosyolojinin nasıl bir siyasetle ilişki kurduğu. 2011 seçimlerinde oradaki kişilerin yüzde 41’i CHP’ye oy verirken AKP’ye giden oy yüzde 2’de kalmış. Eğer oy vermemiş olanları dışarıda bırakırsanız, oranlar kabaca 60’a 3 şeklinde ortaya çıkıyor. Bugün seçim olduğu takdirde ise CHP’nin oyu yüzde 31 iken, AKP’ninki 0,3. Yine oy vermeyenleri dağıtırsanız karşınızdaki rakamlar kabaca 60’a 0,5 oluyor... Kısacası durumun palavra kaldıracak hali yok. Gezi Pakı olayı laik ve CHP destekçisi kesimin siyasi itirazını ifade ediyor. Park’ta her türlü insanın var olması, grupların birbirine hoşgörülü davranması, küresel görgünün yeni ahlak kurallarına uyulduğunu gösteriyor. Nitekim daha yakından baktığınızda Gezi’nin hoşgörüsünün aynı zamanda bir ilişkisizlik hali olduğunu gözlemliyorsunuz. Bu ilişkisizliğin aşılmasını sağlayan ise polis şiddetinden başkası değil. Diğer bir deyişle Gezi Parkı da toplum olmayı becerememiş, toplumsallığını karşı tarafın şiddeti sayesinde fiktif olarak üretebilmiş bir yığınsallaşma.Öte yandan bu CHP’ye oy vermiş kitlenin CHP’yi sahiplenmediği de çok açık. Çünkü bu parti her yönüyle yeni bir siyaset anlayışının gerisinde kalmış arkaik bir yapı arz ediyor. Ne var ki kültürel kimlik ve hayat tarzı duyarlılığı laik burjuvazinin CHP’ye zarar verebilecek bir müdahalede bulunmasını da engelliyor. Bu ‘zararın’ salt AKP karşısındaki oy oranı olarak görülmesi ise, laik burjuvazinin gerçekte topluma ne denli yüzeysel baktığının ve siyaset alanında ne derece bilgisiz olduğunun belirtisi. Sonuçta söz konusu laik burjuvazi, dilinden ve ruhundan anlamadığı ama kendisini ondan daha ‘kaliteli’ sandığı bir İslami burjuvazi ve siyaset ile baş başa kalıyor... Bu ise ilişki kurmaya çalışma çabası ile nefret duygusunu bir araya getiriyor. Ataerkillikten şikayet eden laikler aslında böylece ataerkilliği beslediklerini bile fark edemiyorlar.Gezi Parkı eylemcileri işte bu ebeveynlerin çocukları. Anne ve babaların övünçle ‘meğerse benim çocuğum da politikmiş’ demeleri aslında hazin bir durum. Çünkü böyle ‘politik’ olunabilir ama ülkenin siyasetini gerçek anlamda etkileme şansınız hiçbir zaman olmayabilir. Eğer bir çevre sahiplenmesi hareketi böylesine hızla ‘hükümet istifa’ noktasına gidiyorsa, orada siyaset değil, siyasetsizlik hakim demektir. Çıtanın yükseltilmesi gerçekte bir acze ve ancak bu üst hedefte buluşabilecek amorf bir kitlenin varlığına işaret eder.Hem siyaset yapmamak, siyasetten anlamamak, hem de hayatın istediğiniz gibi olmasını istemek mümkün mü? Toplum olabilen halklarda karşılıklı duyarlılıklar bunu sağlayabilir. Ama toplum olamamışsanız, hele toplum olmayı bizzat geçmişte engellemiş bir kimliğin içinden geliyorsanız, biraz daha mütevazı, adil ve akıllı olmakta yarar var...
↧