Quantcast
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Leyla İpekçi - 'Tek bir tablo veriyorlar' algısıyla AKP'ye bakmak

Image may be NSFW.
Clik here to view.
Nilüfer Göle, iki yıl önce yeni kitabı vesilesiyle verdiği söyleşilerden birinde AKP’nin halen çok tekil bir parti görünümü verdiğini söyleyerek şöyle demişti: “Bütün o hayat tarzıyla, eşleriyle, alışkanlıklarıyla...Türkiye’nin farklılıklarını temsil etmiyor. Bir kızın başı açık olur, ikisinin kapalı olur, ikisi başka bir şey olur. Öyle değil. Tek bir tablo veriyorlar. Bu yüzden mevcut konumlarını ne kadar koruyabileceklerini bilemiyorum.” Bunu okuduğumda hocamın bir ailenin tüm kızlarının başı kapalı olmasından dem vurarak (zımni önkabulün göstergesi değil miydi bu olumsuzlama) “tek bir tablo görüntüsü veriyorlar” sözleri zihnimde yankılıyordu. Örtünme niyetlerimizi, ‘kamusal alan görünürlülüğü’ gibi net bir tanıma hapsedemeyeceğimiz için sembollere dayandırdığımız kimi ‘veri’lerle hayatın ruhuna değmeye çalışıyorduk ve bu hakikate değmiyordu her zaman. Başörtüsü haç gibi bir sembol değildi zira. Onu takıyor veya onunla kendisinden bağımsız bir şey gibi üstünü örtüyor da değildi kadınlar. Onunla yaşıyorlardı, bir varoluş formatıydı bu. Ama ona ‘bakanlar’ için modern dönemlerin bir sembolüydü başörtüsü. (Toplumsal gerçekliği kimlikler üzerinden fragmantalize ettiğiniz bir makalede, evet sadece bir sembol olarak anlamlı olabiliyordu tesettür).Bir yandan da, örtünmek kadim bir gelenek olmanın dışında, bir ibadet biçimiydi. Sosyolojinin terminolojisinde halen örtünmenin metafiziğine dair bir söylem gelişmemişse, bu, insanın kalbindekinin herkese sır oluşuyla ve istatistiklerle ölçülemezliğiyle ilgiliydi biraz. Ama bu toprakların kökünde ve bu suların dip akıntılarında insanların ‘Rabb’iyle kurdukları ilişki’nin Hıristiyanlık terminolojisine vâkıf olan sosyolojideki karşılığa hiç tekabül etmemesiyle de ilgiliydi biraz sanırım. Bizde bu bildik şablonlar yakınlaşmayı değil, yabancılaşmayı artırıyordu ve ‘laik’ toplumbilimciler bu yabancılaşmanın farkında dâhi olamıyordu çoğunlukla. Sosyolojik bakışını daima kendi ironisiyle genişleten hocam Göle, bu ‘podyumlaştırma’ların vasatlığına kendini hiç düşürmedi. Ailenin tüm kızlarının başı kapalı ‘görüntüsü vermesi’ tam olarak nasıl bir olumsuzluğa tekabül ediyordu o halde hocam için? Fark etmiştim ki, bir boşluk açılmaktaydı bakışlarımız arasında.Bugün modern anlamda muhafazakârlığın bir göstergesi olarak ambalajlanan başörtüsü, tesettürlü kadınların sekülerleşen hayatlarında bile tek bir veriyi temsil ediyor değildi ki. Ankara’dan Konya’ya; Mevlânâ’ya veya İstanbul’dan Deniz-li’ye; Afrodissias’a otobüs dolusu başörtülü kadın yolcu taşınıyordu hafta sonlarında. Peki, bu kadınlar ‘bildik’ tekçi görüntünün neresindeydi mesela? Namaz kılma oranları mı belirleyecekti onların muhafazakârlığını? Ataerkilliğe göz yumma katsayıları mı? Daha önce hiçbir sosyolog, ailenin tüm kızlarının da başı açık olmasının bize tek bir tablo görüntüsü verdiğinden dem vurmuş muydu?İslami kesimin birbirinden farklı sivil derneklerindeki çalışmalarının yıllardır içindeydim, bizim ‘laik’ kesimdeki çalışmalarımızla kıyaslar ve her seferinde çok şaşırırdım aradaki niyet uçurumlarına. Batı’da kaldığım dönemlerde, bizzat Avrupa kültürüyle büyümüş biri olarak, bu uçurumlarda yaşadıklarımı (gazete köşelerinden ziyade) kitaplarımda ve (Ateş ve Bahçe romanımdaki Avrupalı Müslümanlar bölümünde) neredeyse didaktik bir tonda uzun uzun anlatmış biri olarak, bu söyleşideki birkaç cümlenin içerdiği riskleri hocamla tartışmayı çok isterdim. Nasip olmadı.Başbakan, toplumu ve nesilleri dizayn etmeye çalışan katı baba tavrıyla sağa sola hiza verme alışkanlığını artırdıkça bu ‘tek tablo veriyorlar’ bakışının tesiriyle AKP’li seçmenin ‘kendine has karmaşık yapısı’nın nitelikleri iyice göz ardı edilmez umarım diyordum. Bugün tam da bu oldu. Gezi eylemleriyle birlikte artık giderek tekleşmiş bir AKP’li algısına birçok akademisyen ve aydının söylemlerinde ulaştık tam da: “Rantçı, çıkarcı, güce tapan, biatçı olduğu için Başbakan’ın tekeline aldığı dini yaşam tarzının dayatılmasına ses çıkarmayan...”Buradaki sosyolojik tesbit giderek AKP’li kitlelerin gerçeğini yansıtamaz oluyor. Bakışımızı bu algıya sabitlersek, (tıpkı Gezi eylemcilerini de kandil simidi, yoga iç içeliğinin heterojenlik için yettiğini sanmak gibi) AKP’ye oy vermeye devam eden kitlelerin neden yine bu partiye oy verdiğini tartışacağımız bir seçim daha bizi bekliyor olabilir. Yıllarca çocuk katili olarak kodlanan, on binlerce gencin ölümüne yol açtığı haykırılan ‘teröristbaşı’yla barış müzakerelerini -ilk kez bir muhafazakâr parti olarak- yapmayı ‘sindirebilen’ bir seçmenden bahsediyorsak, elimizde daha ‘içrek’ veriler olmalı; ailedeki örtülü görüntülerden veya ‘rantçı, küreselleşmeci Anadolu kaplanları’ ezberinden ziyade.Memleketin çeşitli yerlerine gidelim. Yaz düğünlerine de katılalım. Buralardaki tam örtülü, az örtülü, örtüsüz ayrımının nasıl da muğlâk olduğunu, elimizdeki mevcut bilimsel tanımların kategorizasyonuyla buna sıfat koymanın yetmediğine şahit olalım. Gözümüz kimin açık, kimin kapalı olduğuyla ilgilenmez hale geldiğinde, salt bakışımızla oluşan kimlik kabuklarının hayatın özünü anlamlandırmakta ne kadar aciz kaldığını fark edebiliriz. “Başörtülüler aktörleşti” cümlesini kurmanın bile bir tür nesneleştirme olduğunu belki sezmeye başlarız. Ve belki, ailelerin farklı kızlarında, arkadaşlar arasında, mahallelerde canlı olan ‘muhteşem karmaşalarımızın ruhu’nun Gezi’deki gibi farklı meşrepleri ‘podyumlaştıran’ bir bakıştan defalarca taşmakta olduğunu görürüz.(Göle’nin duran adam ve başörtülü kadın denkleştirmesiyle devam edeceğim.)

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue