![]()
Mehmet Ali Tanyeri, sessiz sadasız öldü. Türkiye’de divan edebiyatımızı nüfuz-u nazarla okuyan eski zaman adamlarından biriydi.Akademisyen değildi. Bir süre lise öğretmenliği yapmış, daha sonra İstanbul’da, doğup büyüdüğü Kocamustafapaşa’daki mütevazı evine çekilmiş, geçimini Cumhuriyet gazetesinde düzeltmenlik yaparak sağlamaya koyulmuştu. Şimdi, biraz da anılar! Ve onlar, altın bir tüy yığını halinde, Ahmet Muhip Dıranas’ın ‘Olvido’sundan esinlenerek söylersem, belleğin ‘o tunç kapısını’ zorlamaya başlıyorlar işte… 1963 yılındayız: ‘Cumhuriyet’ gazetesi yazıişleri, İttihad ve Terakki’den müdevver ‘Pembe Konak’ta, matbaa ise Konak’ın hemen yanındaki binada. Gazetenin ‘Tashih’ (‘Düzelti’) servisi, matbaanın bulunduğu binada çalışıyor. Kimler yok ki o serviste? Servis şefi (baş musahhih) Mustafa Baydar. Kadroda genç edebiyatçılar, düzeltmen olarak çalışıyorlar. Doğan Hızlan orada, Konur Ertop orada, Kemal Özer orada, Adnan Özyalçıner orada… Gazetenin Dış Haberler sorumlusu Hilmi Yavuz’un 1955’ten beri yakın arkadaşları hepsi. Mustafa Baydar dışında, tümü öğrenci bu genç düzeltmenlerin: Çoğu Türkoloji’de okuyor. Bir genç düzeltmen daha var o serviste: En uzun boylu olanı! Hilmi Yavuz, onunla, orada, iş ilişkisi içinde tanışacaktır: Mehmet Ali Tanyeri ile… Sevgili Ali Tanyeri ile tanışıklığımız 1963’e çıkıyor ama, asıl dostluğumuz 1970’li yıllardadır; -Behçet Hoca dolayısıyla! Rahmetli Behçet Hoca’nın (Necatigil), birbirinin içine geçmiş eşmerkezli halkalardan oluşan bir arkadaş çevresi vardı. Benim İngilizce ukalalığımla ‘inner circle’ dediğim en iç ve merkeze en yakın halkada, sadece iki kişi bulunuyordu: Hikâyeci ve çevirmen Kamuran Şipal ve M. Ali Tanyeri! Hoca, cumartesi akşamlarını, sadece bu iki dostuyla, özellikle de onların oturdukları Kocamustafapaşa ve Yedikule semtlerindeki içkievlerinde birlikte oluyor, masalarına bir dördüncü öyle kolay kolay kabul edilmiyordu. Behçet Hoca’nın 13 Aralık 1979’da ölümünden sonra, Necatigil ailesi, Cem Yayınları’nın sahibi rahmetli Oğuz Akkan’ın isteği üzerine, ‘Necatigil Külliyatı’nı yayımlamaya karar verdi. Huriye Hocanım (Necatigil’in eşi, ki, kendisi de edebiyat öğretmeni idi), ‘Külliyat’ın bir tenkidli basım olmasını istiyordu ve bu işi, eski Divan’ların tenkidli basımı (edisyon kritik) konusunda gerçek bir uzman olan Ali Tanyeri ile Hoca’nın şiirlerini yakından tanıyan birisi olarak bana vermek istediklerini söyledi. Yanlış anlaşılmamak için hemen söyleyeyim: Ali, sadece bir Divan edebiyatı uzmanı değil, Necatigil uzmanıydı da ve Hoca’nın yazdığı şiirleri, ilk kez kendisine okuduğunu, gururla tekrarlamaktan zevk duyardı… Neyse, biz Ali’yle birlikte 1980 yılı ortalarından itibaren çalışmaya başladık. Hoca’nın Beşiktaş’ta, Şair Nedim Caddesi’ndeki evinde, onun Yıldız sırtlarına bakan küçük, balkonlu odasında çalışıyorduk. Cumartesi günleri, ben Boğaziçi Üniversitesi’ndeki dersimi verdikten sonra Beşiktaş’a geliyor, Ali’yi genellikle benden önce gelmiş ve Huriye hocanımla sohbet eder buluyordum. Sonra çalışmaya koyuluyor, bu arada Huriye hocanımın bizim için özel olarak yaptığı nefis börekleri, kurabiyeleri, tatlıları, kemâl-i âfiyetle gövdeye indiriyorduk. Üç yıl süren bu çalışmalardan Ali’nin de benim de en azından onar kilo aldığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Ali’nin iki de kitabı var: ‘Divanlar Üstüne-Eleştiriler-, M. Ali Tanyeri’nin ilk kitabı değil. Daha önce de, 1996 yılında, ‘Örnekleriyle Halk Şiirinden Deyimler’i ve 1999’da da, bu defa ‘Örnekleriyle Divan Şiirinde Deyimler’i yayımlamıştı. ‘Divanlar Üstüne–Eleştiriler-’ ise sevgili dostumun, Divan edebiyatı alanında yapılan çalışmaları, kendi deyişiyle, [m]etin -[i]nceleme içerenleri; yanlış okuma, edisyon kritik, deyimler, imla yönünden değerlendir[me]’ amacını taşıyor. M.Ali Tanyeri öldü. Ölümü ‘üç günden sonra’ duyuldu...