Gezi olaylarının çıkmasından sonra ülke içinde başlayan iki kutba ayrılmışlık durumu, maalesef azalmıyor her geçen gün artarak devam ediyor. Korkarım ki bu süreç Türkiye’nin geleceğini de tehdit ediyor.Bir ülkede kontrolü sağlamak, huzursuzluğu gidermek, dengeyi bulmak hükümet edenlerin temel görevidir. Bir bahane bulup çalkantı çıkarmak, huzursuzluğu büyütmek ise muhalefet edenlerin işi gibi görülmüştür. Ülke ne kadar sallanırsa muhalefet edenler oradan pay çıkartmaya bakar, düşüncesi hakimdir toplumda. Mevcut yönetimi sıkıştırmak, yönetemez hale getirmek muhalefetin asli işi sayılmıştır. Burada problem, bir çalkantıyla mücadele ederken muhalefetin ekmeğine nasıl yağ sürüldüğünün farkında olunmayışıdır.Dolmabahçe’deki Bezm-i Alem Valide Sultan Camii müezzininin defalarca burada içki içilmedi, demesine rağmen ısrarla bu camide içki içildiğinin söylenmesinin anlaşılır bir tarafını göremiyorum. Bu meselelerde halkı galeyana getirecek bir dil kullanımından özenle kaçınmak gerektiğini düşünüyorum. Nitekim, müezzin aynı sözlerin tekrar ber tekrar dile getirilmesi üzerine çıkıp kendisinin yalan söylemediğini, camide içki içilmediğini, sadece yaralananların tedavi edildiğini bir kere daha vurgulamak zorunda kalıyor. Bu konuda böylesine ısrar etmekteki amaç göstericilerin ne kadar din düşmanı olduğu ve camilerimizi bile meyhaneye çevireceklerinin ortaya çıkartılması mıdır? Böylece bütün göstericilerin ne menem bir şey olduğu anlaşılacak ve... Ve sonra ne olacak? İşte en büyük tehlike burada başlıyor. Camilerinin tehlike altında olduğunu düşünen dindar toplum, eline sopayı alıp göstericilerin üzerine saldıracak.Bu gösterilerin iç dinamikleri olduğu kadar dış bağlantıları da mutlaka vardır, hükümeti bu şekilde yola getirmek tabii ki istiyorlardır. Ancak ben asıl bu dış bağlantıların ülkede laik-antilaik kamplaşması oluşturmak için yanıp tutuştuklarını, bu süreci de ellerini ovuşturarak izlediklerini düşünüyorum.Toplumun büyük bir kesiminde, devlet ve birtakım çevreler tarafından on yıllarca mağdur edilmenin getirdiği bir öfke var. Bu olaylara da eski mağdur edilmelerin bir devamı olarak bakıyorlar. Hatta yakın tarihimizde yaşanan Cumhuriyet Mitingleri’nin biraz daha şiddet içereni olarak görüyorlar. Bence asıl tehlike burada! Toplumdaki bu öfkeyi tahrik eden, onu artıran konuşmalar, yazılar, tutum ve davranışlar bir müddet sonra önünü alamayacağımız bir kargaşaya sürükler bu ülkeyi. Kargaşa da her zaman hükümet edenlerin değil muhaliflerin işine yaramıştır.Hele de güvenlik bürokrasisinden beslendiği izlenimi veren bazı yazarların savaş tamtamları çalan öyle yazıları var ki, akıl ve izanla izah edilir gibi değil. Bu yazılanlara ne kadar itibar edilir bilinmez ama Ankara’nın artık savaş kararı aldığı, dünyaya meydan okuduğu, şunlarla bunlarla artık savaşacağı vs. gibi ham hayal yazıların yayınlanıyor olması bir hayli tuhaf geliyor insana.Yabancı güçlerin, bazı devletlerin ya da muhalefetin iktidarı indirmek istemeleri son derece anlaşılır bir konudur. Kargaşa çıkarılması, ülkenin yönetilemez hale dönüştürülmesi, zayıf ve söz dinleyen bir devletin ortaya çıkarılması, dış dünyada neredeyse herkesin isteyeceği bir şeydir. Mesele bunları tespit etmek değil. Zaten bu, çok bilinen bir gerçektir. Mesele bu isteklerle nasıl baş edileceği meselesidir.Kamplaştırarak, ayrıştırarak, ötekileştirerek, toplumun bir kesimine dış güçlerin oyuncağı diyerek bu meselenin asla çözülmeyeceğini iyi görmek gerekir. Twitter’lardaki ‘dindar gençlik takipleşiyor’, ‘ülkü ocakları öz kardeşleri için kıyamda’, ‘akillerin raporu vatana ihanet’ tarzı kamplaşmaların bile bize ciddi sıkıntılar getireceğini unutmamak, bunları teşvik edecek söz ve davranış içinde olmamak büyük önem taşıyor.
↧