Yine ellerimizi siper ettik gözlerimizin üzerinde, yine grileşmiş ruhlarımızda kalan son lekesiz mahfilden yükselen umut ışığıyla gözlüyoruz yolunu. Bakışlarımız ötelerin kaynağından çıkışına odaklanmış durumda. Biliyoruz geleceksin ama bizde takat da kalmadı pekâlâ!Halimizi anlatmak abesle iştigal aslında.Birbirimize gölge oluyoruz, bağırmaktan işitmeye mecalimiz kalmıyor. Yeryüzünü cehenneme çevirmekteki azmimiz diğer tüm ulvi hislerimizden daha baskın. Ellerimiz diğerinin boğazında, var gücümüzle abanıyoruz boğmak için ötekini.Üç kuruşluk dünya, beş para etmez dünyevi menfaatler için yapıyoruz bunu hem de. Öfkeleniyor, köpürüyor, nefrete bulanmış tükürükler saçarak konuşuyoruz. Zaaflarımız pusulamız olmuş, peşine düştüklerimizin boyu hepi topu ömrümüz kadar aslında. Sonrası vahim bir pişmanlık, bunu çok iyi bilmemize rağmen umursamıyoruz nedense.İşte tam da bu zamanlarda ihtiyacımız var sana. Her sene olduğundan daha çok belki de.İş bu nedenle artık gel, diyoruz, yeter bekletme!Tam zamanıdır gelmenin…Kapkara kasvet çökerken dünyanın çatısına, gel ki Şehbal açsın ufuklar, gel ki inşirah bulsun ruhlar, gel ki dua dua karıncalansın avuçlarımız.Gel ve nurdan avuçlarına al bizi, bir cerrah hassasiyetiyle tüm yaralarımızı teker teker yar, dökelim içimizde biriktirdiğimiz bütün kirleri. Dökelim, hicranları, irinleri. Sonra kapat yaralarımızı birer birer ve rahmani bir nefes üfle kesiklerimize. Birleşsin, tekrar kaynasın, kapansın… Gönül şerefelerimize gereceğin rahmet mahyaları için bekliyoruz hasretle.Biliyoruz o ışıkların altında gündüzün başka güzel, gecen başka bereketlerle donanacak. Bizler, 11 ayın gafilleri belki bu sefer varlığın ve kulluğun idrakiyle sana bir daha sarılacağız. Rahmet pınarının başına oturmuş bir derviş neşesiyle tadına varmak istiyoruz sonsuz güzelliklerinin. Bir kez daha bir adım yaklaşabilmenin heyecanıyla ürperecek ruhlarımız. Ve biliyoruz ancak böyle huzur bulacak ruhlarımız, belki bir süreliğine bitecek aylaklıklarımız. Tebessümle huzur bulsun çehrelerimizGel…Değiştir çerçevelerimizi… Gel; alt üst et sinelerimizi… Gel ve ger gönül tellerimizi. Hiçbir kıymet-i harbiyemiz yok duamız yoksa, sensiz bir senenin anlamı olmadığı gibi. Gel; gönül avlumuzda yetim bırakılmış kelimeler tekrar ayağa kalksın. Gel ve gör, perişanlığımızı, pişmanlığımızı, unutkanlıklarımızı.Bir ana şefkatiyle dokun ruhlarımıza ve kaynağından kutsiyet üfle…Biliyoruz zenginsin. Aynı derecede de cömert. Bırak rahmetinden istifadeyi, yağmurundan ıslanmadan kaçmak için epey nasipsiz olmak gerek! Gölgende herkese yer olduğunu da çok iyi biliyoruz; Gençler-ihtiyarlar, sağlam mü’minler-ârızalılar, zekiler-ahmaklar, akıllılar-deliler, eşyanın perde arkasına kapalı olanlar-açık bulunanlar, bir işe yarayanlar-yaramayanlar, havadan nem kapanlar-yağmurun altında bile ıslanmayanlar, hâkim olmak için yaratılmış bulunanlar-mahkûm olarak dünyaya gönderilenler, binbir gâile içinde dahi dimdik ayakta durmasını bilenler-en küçük sarsıntıya mukavemet edemeyerek devrilip gidenler, hayatlarını karamsarlık içinde ve inleyerek geçirenler-cehennemlerin içinde bile ümit şakıyanlar, ömürlerini başkalarına dayanarak sürdüren dermansızlar-en onulmaz dertlerle kıvranırken dahi neşeyle gürleyen iradeler, yaşayışlarını yeme, içme ve uyumaya göre programlamış tenperverler-yemeyi, içmeyi ve uyumayı aşmış gerçek insanlar vs. vs...Gel ve üzerimize bir rahmet iklimi ört.Tam zamanıdır gelmenin…
↧