Bir bahçenin kapıları kapanır gibi kapanır göz kapakları. Bir kapı kapanırken başka bir kapı aralanmaktadır o an.. Küçük bahçede oyalanırken biz, ebedi bahçeye uzanan geçidin kapısıdır bu açılan. Bugünün bir de yarını var diyerek yaşanan ömrün, yarınsız bir gününde buluvermiştir kendini insan. O hiç bitmeyeceğine inandığımız günler tükenmiştir artık. İnsan elleri çarnaçar, ölümün kapısından girecektir artık.Gidiş vaktidir.Bir yere gidecek olan bir yerden ayrılacak olandır öte yandan. Beti benzi atmıştır yüzlerin. Yağmurla benek benek olmuş karanlık bir camda kendi yansımamızla göz göze gelmek gibi, Ölüm Meleği’yle göz göze geleceğizdir. Ölüm Meleği, ne yapsın, onun da vazifesi bu. Bedenimizi ruhumuzdan sıyırıp çıkaracak, ruhumuzu kabzedecektir.Ya bu üzerimizdeki bir elbiseyi söküp çıkarmak kadar kolay olacak, ya da etle tırnağın birbirinden ayrılması denli, zor mu zor. Mutlak Varlık şöyle haber verir olup bitecek olanı mealen: “Yemin olsun kâfirin ruhunu tâ derinliklerinden şiddetle söküp alanlara. Ve mü’minin ruhunu kolaylıkla alanlara.” (Nâziât Sûresi: 79:1-2.)”O an, tüm sözlerin, arzuların, isteklerin, emel ve hayallerin, tutkuların yarıda kesildiği andır. Odanın içine gürleyerek hücum eden buz gibi bir havanın insanın etrafını sarması gibi sarar ölümün soğuk nefesi. Gözler kayar, sesler susar, nefesler durur. Hayat dünya sahnesinde askıya alınır. Sözcükler rüzgârda dağılır, oraya buraya savrulur. Bitmek bilmeyen emeller yarım kalmış devrimler gibi ölümün önünde diz çöker.Yaşanan şey büyük ayrılıktır. İnsanın bağlandığı ne varsa hepsine son vedasıdır. Sessiz sedasız, Allahaısmarladık bile diyemeden, son sözleri söyleyemeden.Ölümün küçük provasıLisede annesinden babasından ayrılır insan. Üniversiteyi başka şehirde okumak için ayrılır. Yarını düşünmeden uyuyup sabaha yeni güne dertsiz tasasız başlama mutluluğundan ayrılır. Annesinin sıcak yemeklerinden ayrılır. Bildiği, tanıdığı, aşina olduğu evler, sokaklar, caddeler, mahallenin bakkalı yoktur yanında. Yabancısı olduğu bir şehrin içinde kendini garip hisseden bir seyyahtır artık. Korkuyla dolup taşar yüreği. Bir hayat acemisi gibi şaşkın şaşkın dolaşır yeni kurduğu hayatlarda. Ölümün küçük bir provasıdır bu işte. Bir ayrılık provasıdır. Dünyanın geçiciliğini iliklerine dek hissetmek, tecrübe etmektir. Başına geçip kurulduğu dünya sofrasından ayrılacak olmanın alıştırmasıdır. Bedeniyle de vedalaşır her daim insan. Yaşlılığa atılan her adım da provanın bir parçasıdır. Eski fotoğrafları şöyle yan yana dizince, ayrılığın resmi geçidi gözlerinin önüne serilir. Çocukluğu, gençliği, orta yaşlılığı solmuş resimlerde kalmıştır sadece. İçi burkulur ki, o son anda daha az burkulsun diye, daha az acı çeksin diye.Ağaran saçlarında, güz mevsiminde, ölen bir kuşun kanatlarında hayata bakar. Gördüklerini, bir daha görmeyeceğini düşünür ve içi sızlar. O güne, o son güne, son günün o son anına bir hazırlıktır halbuki bu.Eskiyen elbiseler, artık giyilmeyen ayakkabılar, güzün ölü yapraklarının üzerine düşüp gidişleri, insana işte o ölüm anından haber veren habercilerdir. Kainat bile bu provada insana yardım eder. Gece gündüz durmaksızın insana dünyanın faniliğinden söz eder.. Her şey o ölüm anına zihinsel ve ruhen ve kalben hazırlanmak içindir.Evlenip baba evinden gitmek, bir yandan yeni bir aile kuruyorum diye sevinirken bir yandan gözyaşlarını tutamamak bile Ölüm Meleği’yle karşılaşmanın bir provasıdır.İnsana bahşedilen nimetKalbin dünyaya küsmesi, tat lezzet almamasıysa kanaatimce en ciddi provadır.Kalbin alâkasına değmez dünya. Tat, lezzet alamaz. Dünyadan soğur duygular. Bir matlup olarak dünya, “Gurûbda gaybûbet etmeye mahkûmdur.” Kalp bunu idrak etmiş ve kararını vermiştir: Zamanın Bedii’nin sözleriyle, “Kalbin alâkasına, fikrin merakına değmiyor, âmâle mercî olamıyor, arkasında gam ve kederle teessüf etmeye lâyık değildir.” Kalbin dünyaya olan bağlılığı zayıflamış, alakası ve ilgisi azalmıştır. Bu, insana bahşedilen büyük bir nimet değil de nedir ki? Ya bu bağlar zayıflamasa nice olur halimiz. Dünyaya sağlam bağlarla bağlı bir kalp ölüm anında ne yapar, işi ne müşkül olur. Böyle bir kalp Ölüm Meleği’nin ellerinde çırpındıkça çırpınır. Bedeninden ayrılması, ne de zordur. Üstüne giydiği elbiseye sıkı sıkı bağımlı olurcasına bağlı birinin çırpınışı gibi.Kalben dünyadan yüz çevirmiş insanın işiyse ne kadar kolaydır ölüm anında. Ayrılmaktan korkacağı bir şey yoktur zaten. Gideceği yere can atan bir kalp için, Ölüm Meleği gideceği yere kadar ona eşlik eden bir yolculuk arkadaşıdır.İşte, böyle nefsim. Bütün ayrılıklar tek bir ayrılığın provasıdır. İbrahim aleyhisselâm da ayrılıklardan “Lâ ühıbbü’l-âfilîn” (Batıp gidenleri sevmem) dersini çıkarmış. Ondandır ki ölüm anında rahat etmiş olmalı.Sözlük ve lügatleri yanımızda taşımak içinZaman zaman lügat ve sözlüklere bakmak, kelimelerin manalarını okumak çok sevdiğim bir şey. Özellikle Kubbealtı’nın Misalli Büyük Türkçe Sözlüğü kitap tadında bir lügat. Üç ciltlik bu nadide lügati nereye gitsem yanımda taşımak ve yararlanmak isterim ama onları masamın üzerinden ayırmak teknik olarak çok zor. Madem bilgisayar çağını yaşıyoruz, dijital formları neden yok diye hayıflanıyorum. Kıymetli Kubbealtı yöneticilerinin bu muhteşem lügatin akıllı telefon ve iPad gibi tablet bilgisayar uygulamalarını kullanıma sokmalarını içtenlikle diliyorum.MuhayyileMuhayyile “imagination” karşılığı olup, metakognitif terapilerde önemli bir kavramdır. Söz lügatlerden açılmışken bu kelimenin Misalli Büyük Türkçe Sözlük’te nasıl tanımlandığını paylaşıyorum.MUHAYYİLE-MUHAYYELE: Hayal kurma gücü ve yeteneği; hayal gücü, zihinde önceden yer etmiş tasavvurları muhâfaza eden veya hiç idrak edilmemiş şeyleri ve bunlar arasındaki ilişkileri tasavvur eden meleke: Hâlâ muhayyilemde parıldar resim gibi/ Yârin dudaklarında bitip başlayan visal (Yahyâ Kemal). Ve muhayyilemin havasında / En güzel zamânın renkleri var (Orhan V. Kanık.). Sen kimseyi görme, muhayyilene bile benden başkası girmesin (Safiye Erol).
↧