Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Selim İleri - Hatırladığım bahçeler...

$
0
0
Rahmetli Bülent Ecevit çok uzun bir süre televizyon programlarına katılmamıştı. Ankara'yı zaman içinde dile getirecek bir söyleşiye çağırmıştık. Nezihe Araz, Cüneyt Gökçer ve Ecevit. Büyük incelik göstererek üçü de çağrımızı geri çevirmemişlerdi. Ecevit yıllar sonra ilk kez televizyonda bir söyleşi programına katılıyordu.Üçü de aramızda değiller artık.Bülent Bey, Ankara'yı kendisi anlatmakla yetinmemiş, evinden getirdiği -çalışma odasının duvarında asılı dururmuş- Ankara resmini, Turan Erol'un emeğini de izleyicilerle paylaşmak istemişti. O gün çok etkilenmiştim. Bir yol resmiydi. Değerli Turan Erol, yarı bozkır, yarı bahçe, geride fonda eflâtun çiçekli dikenler betimlemişti. Bülent Bey, 1960'lardan sonra büsbütün değişen Ankara'yı bu resimle anlamlandırmak istiyordu. Yol kenarında cılız Ankara bahçesinin ilk bakışta ayırt edilemeyen kırık güzelliğini vurgulamıştı.Kolay kolay unutamadım. Gerçi epeydir aklıma gelmiyor. Sonra, daha geçen gün, İstanbul'dan hatırladığım eski bahçeler durup dururken belleğimde ışıyınca hem Ecevit'in incelikli tutumunu, hem Turan Erol'un resmini de hatırladım...Hele İstanbul, hep bir yazıklanış kenti!Kültürümüzün eşsiz koruyucusu A. Süheyl Ünver'in birbirinden etkileyici İstanbul resimleri bende gönül sızısıdır, tıpkı Bursa, Konya resimleri gibi. Ünver'in resimlerinde, çoğu suluboya, renkli çini mürekkebi, artık bir daha kavuşulamayacak üzere yitirilmiş İstanbul karşımıza çıkar; Eyüp, Fatih, Yedikule derken Üsküdar'a kadar yitirilmiş, sonsuza kadar yitirilmiş İstanbul...Ünver’in git git artan üzüntüsüGeriye hiç olmazsa görüntüler bırakmak istemiş Ünver, bu eserlerinin altına inci gibi elyazısıyla notlar düşmüştür. Yalnızca bu notları, çiziktirmeleri okumak bile yürek yakar. Ünver'in git git artan üzüntüsü bizi de yıpratır.Önde deniz, sahilde bahçe içi evler, bir gazino, inceliklerle örülü, suluboya bir resim yapmış. Şimdi alıntılayacağım sözler, o resmin altyazısı:“Kalamış'ta 8. VII. 1953 akşamı böyle idi. Belvü Sahil Gazinosu. Bu yer bugün mevcut ama, 32 sene evvelki o haz yok. 50 sene önce burada olan, devrinin Kalipso Oteli yok. Yalnız bölümlü yerlerin sıra ile damı görülüyor. Sağ başta resimdeki gibi yeni bir köşk görmüştüm ki çizmişim. Ama o zamanın temiz havası yok.32 sene önce bu civarda caddeye nazır, deniz gören köşkte (ki resimde görülmüyor) musikîsi ile bizi yaşatan, beni arkadaşlığa kabul eden M. Selçuk'un hatırasını yaşatamadım. İşte bir ‘Belle vue'. Fikrimdeki bu resmin yalnız bu kısmı artık benim tek hatıram oldu. Buna da razı olalım yoksa bu da olamaz. Bu nâtamam hatıra daha başka ne ifade edebilirdi bilmem. Bu resim oturduğumuz yerin bir hatırası olabilirse ne mutlu bize!”A. Süheyl Ünver içli notunu 1985'te düşmüş.Belvü'yü geçtikten sonra duvarlar arkasındaki köşk, çocukluğumdan hatırlıyorum, önünden her geçişimizde oranın “büyük ses sanatkârı” Münir Nurettin Selçuk'un yazevi olduğu ille söylenirdi. Duvarlar arkasındaki bahçeyi merak ederdim. Cemil Ağbi'nin motoruyla mı, sandalla mı, Kalamış Koyu'na geldiğimiz bir yaz günü, köşkü de, bahçeyi de görmüştüm. Yine aynı söz: “Büyük ses sanatkârı Münir Nurettin'in evi!”Fıstık çamları kalmış bahçeden aklımda. Zaten Kalamış sahile inen bahçelerle, hep fıstık çamlı bahçelerle dolup taşardı. Koyu hafiften dönünce, Prenses filancanın –prensesin adını çoktan unuttum- köşkü âdeta kırmızı kiremitli damlardan ibaretti. Çünkü fıstık çamları büyüdükçe büyümüş, köşkü örtmüştü. Deniz kıyısında denize inen, mermer sütunlarla bezeli bir merdiven… Az geride tek başına bir manolya ağacı… Bütün bir pitoresk!Fenerbahçe'deki Villa Mon Plaisir'in mevsim panolarını, panolardaki dört mevsim güzellerini çok yazdım; çocukluğumun rüyasıydı. Villa Mon Plaisir Fenerbahçe'nin bugünkü irkiltici trafik yoğunluğunda bir hayalet gibi kalakaldı. O eski sakin yoldan tramvayla geçerken harikulade panolara bakakalırdım… Bahçede, daha arkada bir de malta eriği ağacı vardı. Manolyayı andırır yaprakları arasından kavuniçi malta erikleri göz okşardı.Öyle anlaşılıyor ki, daha Oktay Rifat'ın –Oktay Rifat 1914 doğumlu- çocukluğunda köşklerin, köşk bahçelerinin hazin alınyazısı belirmiş; bir şiirinde kaleme getiriyor:“fıstıkların arasında beyaz / bakımsız ahşap köşkler / önlerinden korkuyla geçtiğimiz / daha çok ölüme benzer / kapılarını çalıp kaçtığımızçakıl döşeli taflanlı yolda / yüreği küt küt atan çocukluk”…İstanbul'dan hatırladığım bahçeler yalnız köşk bahçeleri değil; alçakgönüllü evlerin de büyüleyici küçük bahçeleri olurdu. Kızıltoprak'tayız, yine Samime Hanım'ın evinde. Eşi sağlık memuru Rasim Bey'in ölümünden sonra Samime Hanım, yüzü caddeye bakan ahşap, sefer tası bu evde artık yalnız yaşıyordu. Rasim Bey'le Samime Hanım'ın çocukları olmamış.İşte akşam çayına gelmişiz. Nasıl başka bir Kızıltoprak bu!Hüzün dolu bir anı. Samime Hanım'ın bahçesi sırrını hemen ele vermezdi; uzaktan baktığınızda yaban otların bürüdüğü, bakımsız bir arka bahçe. Boyası pul pul kabarmış, paslı demir saçakta birden gür mü gür hanımelleri, sarılışarak saçaktan handiyse fırlamaya çalışıyorlar. Gün batarken keskin kokusu hanımellerinin… Yaban otlar bürümüş ama, küçük tarhın izleri büsbütün silinmemiş. Geçmiş mevsimlerden kalma bir iki çiçek, ne bileyim, anasınababasınapayverenler, tek tük horozibiği yeniden gövermiş. Samime Hanım'ın ‘kıymetlisi', koca koca sarı gözlü, bembeyaz taç yapraklı “margerita”lardı.Sonra duvar boyunca, bakımsızlığa kayıtsız taflanlar, kopkoyu yeşil taflanlar…Sabiha Yenge'lerin Bahariye'de kilisenin arkasındaki sokakta iyice harap bahçelerini de hatırlıyorum. Daha doğrusu hiçbir zaman unutmadım. Oktay Rifat'ın şiirindeki ahşap köşklerdendi bu ev, bir köşk hayaleti, mumyası. Bahçeye köşkün yıprak, beyaz mermer merdiveninden inilirdi.Acem karanfillerine dadanan karga yavrusuBendeki leylâk ağaçlarından biri de orada. Kuyunun hemen ötesinde. Kuyu, kör kuyu. Sıra sıra toprak saksılarda begonyalar, küpeçiçekleri, acem karanfilleri. Bir karga yavrusu acem karanfillerinin vişneçürüğüne dadanmış, akşama doğru, uçup konup o alev alev vişneçürüğü minicik karanfilleri koparmaya çalışıyormuş. Mavi gözlü, sarı saçlı Sabiha Yenge “Kargalar parlak renkli şeylere bayılır!” diyor. Yetiştirmesi Nazlı, elinde tavan süpürgesinin sapı, akşam inerken karanfil saksılarının başında. “… Nafile! Kaşla göz arasında karanfilleri söküveriyor!...”Profesör Fikret Bey'lerin bahçeleri bana nedense bir evin bahçesi gibi gelmezdi. 1930 sonlarının –Refik Halid'in “kübik” dediği- iki katlı taş yazevlerinden biri. Dört bir taraf geometrik düzenlilik içinde. Kim bilir kaç yaşında, ihtiyar ıhlamur ağacının altında, ayakları, çemberi yeşile boyalı demir, beyaz mermer, yuvarlak bahçe masası. Zaten o masa bahçeyi kır gazinosu havasına büründürüyor.Ne zaman onlara gitsek, Fikret Bey masa başında Le Figaro'sunu okuyor, dünyayı komünistlerin nasıl sinsice ele geçirdiğini öğrenebilmek için. Eşi Hamiyet Hanım, hiç sebepsiz kahkahalar atarak, bize ille vanilyalı dondurma ikram edecek…“Ne zaman gözlerimi kapasam” diyor Oktay Rifat, “bahçeyi düşünsem”…O bahçelere özlemim var.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue