Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve mensubu olduğu Müslüman Kardeşler’e (MK) karşı askeri darbenin ardından, dikkatler, demokratik yollardan seçilmiş İslamcı bir liderin zorla iktidardan indirilmesinin bölgedeki diğer İslamcı hareketlere nasıl etki edeceği üzerine yoğunlaştı.Brookings Doha Merkezi’nden Şadi Hamid gibi bilgili gözlemciler, İslamcı aktivistler arasında zaten güçlü olan zulüm, baskı, esef anlatısının daha da derinleşeceğinden korkuyor. İslamcıların seçimleri kazandıktan sonra nüfusun çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkeleri yönetmelerine Batı veya içerdeki seküler elitler ya da her ikisi tarafından izin verilmeyeceği düşüncesiyle içlerinden bazısı, seçimli demokrasiden tümden vazgeçmeye sapabilir. Diğer İslamcılar ise The Economist dergisinin formüle ettiği gibi “Seçimleri kazandıkları takdirde, muhalifler onları iktidardan göndermek için gayri demokratik yollara başvuracak. Dolayısıyla, işbaşına gelmelerine izin verilirse, her türlü yola başvurarak iktidarlarını pekiştirmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar büyük ihtimalle. ‘Muhaliflerini ez’ pekâlâ düsturları haline gelebilir.”Tüm bu karamsar senaryolarla hemfikir olmamak elde değil. Yine de, Türkiye’nin ve özellikle AKP’nin kilit rol oynadığı bir başka olası gidişatın ana hatlarını çizmeye çalışacağım, izninizle.Türkiye’nin Mısır’daki olaylardan öğreneceği derslere gelmeden önce, paralellik kurarken ve çıkarılacak dersleri formüle ederken temkinli olmayı icap ettiren Türkiye ile Mısır arasındaki temel farklardan bazısını vurgulayarak, bir kısım eleştiriyi baştan bertaraf edeyim. Dört farktan bahsedeceğim:1) Türkiye’nin Mısır’dan farklı olarak 60 yıllık serbest ve adil seçim geleneği var, bunun yarattığı işleyen parlamenter demokrasi, dört askeri darbeye rağmen, tıkır tıkır çalışıyor. AB emeliyle son 10 yılda yapılan reformlar, Türkiye’de demokrasiyi Mısırlıların ancak rüyalarında görebileceği şekilde güçlendirdi. 2) Türkiye’deki ekonomik patlama, AKP’nin üst üste üç seçimden zaferle çıkmasının temelini oluşturdu. Mısır’da ise Mursi ile MK, çok sayıdaki ekonomik sorunu düzeltmede fena halde çuvalladı. Ya da El Arabiya İngilizcenin yayın yönetmeni Faysal J. Abbas’ın dile getirdiği gibi: “Mursi, cumhurbaşkanı olarak yaptığı son konuşmada, ‘meşruiyetinden’ dem vurmayı sürdürdü ve her beş Mısırlıdan ikisi günde 2 dolardan azla geçinmeye devam ederken, kendisini iktidara getiren halk tarafından orada tutulacağını sanacak kadar budalaca davrandı. 3) AKP, MK’den başka türlü bir siyasi varlık. Bugünlerde karşılıklı sempati sergilenmesi, Erdoğan ile Gül’ün AKP’yi post-İslamcı bir parti olarak yarattığı, oysa MK’nin hâlâ, en azından şimdiki liderliği altında, kapsamlı reform sürecinden geçmemiş, geleneksel İslamcı bir hareket olarak kaldığı gerçeğini değiştirmiyor. 4) Türkiye’de ordu, Mısır’daki muadilinden farklı olarak, siyasete müdahale edip seçilmiş hükümete askerî darbe düzenleme kapasitesini ve meşruiyetini kaybetti.Lakin iki ülke arasındaki bu derin ayrılıklar, Türkiye ile Mısır’ın, AKP ile MK’nin hiçbir ortak yönü olmadığı, dolayısıyla Kahire’de yaşananların Ankara için, Ankara’da yaşananların da Kahire için sonuçları olmayacağı, olmaması gerektiği anlamına gelmiyor.Gelecek makalemde ayrıntılarıyla üzerinde duracağım dört benzerliğin altını çizeyim:1) Hem AKP hem MK, demokrasiye karşı sadece seçim sonuçlarının sayıldığı çoğunlukçu bir yaklaşım gösterdi. Oyların yüzde 50’sinden fazlasını kazanmak, muhaliflerle doğru düzgün müzakere etmeksizin gerekli addedilen her şeyi yapma ehliyeti olarak yorumlandı. 2) Derinlere kök salmış ters tepme korkusu, yönetimlerine yönelik tüm muhalefetin, eski iç düşmanlar ve onların yabancı destekçileri tarafından manipüle edildiği ve hâlâ edilmekte olduğu izlenimini yarattı. Var olduğuna şüphe bulunmayan böyle güçler ile sadece iktidar partisinin siyasi projesine kuvvetle karşı çıkan Mısırlı ve Türkiyeli yurttaşlar arasında hiçbir ayrım gözetilmedi. 3) Devletin ve toplumun yavaş yavaş İslamileştirildiği korkusu, genellikle abartılı olsa da, daha ciddiye alınmalı ve peşinen değersiz addedilmemeliydi. 4) İktidar partisinin siyaseten çekici bir alternatifi yok, zira ya muhalefet çok zayıf (Türkiye) ya da çok bölünmüş (Mısır) durumda.
↧