Öncelikle bir fikir jimnastiği yaparak başlayalım. İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Hitler, Yahudileri yok etmeye çalışmak yerine kucaklasaydı; Albert Einstein gibi dâhi bir bilim adamını Amerika’ya kaptırmak yerine Almanya’da en üst konumlara getirseydi ve atom bombasını Almanlar bulsaydı dünya tarihi nasıl olurdu?Bu yazı Kanada’da geçiriyorum. Toronto’da oğlum Sanat ile bir metrodayız. Kendisine dedim ki: “Şu metroya bir baksana… Hangi milletten insanlar var?”, “Şu öndeki adam, sarığından ve sakal şeklinden anlaşıldığı gibi Hintli, şu öndeki kadın Çinli, yanındaki Japon’a benziyor; şu iki adam Meksikalı, şunlar Afrikalı, şunlar Avrupa kökenli, şunlar da siyah ama tenleri çok açık, herhalde anne babalarından biri beyaz, şu iki hanım başörtülerine ve tenlerine bakarsak Arap ve bir de biz varız iki Türk.” Kanada ve ABD’nin en önemli özelliği farklı etnik kökenlere sahip, farklı dinlerden insanları bir arada yaşatırken onların sinerjisinden yararlanıyor. Bugün Amerika’nın en büyük şirketlerinden biri olan Coca Cola’nın başında bir Türk var, Microsoft’un en üst kademelerinde çok sayıda Türk yönetici var. Harvard Üniversitesi’nin İşletme Okulu’nun dekanlığını 20 yaşından sonra ABD’ye göç etmiş bir Hintli yapıyor. Kanada’da bir üniversitenin rektörü Türk. Bunları bu ülkelerde dine, etnik kökene ya da siyasi görüşlere hiç bakılmadan herkesin her noktaya gelebildiğini, bu ülkelerin toplumun her kesimini kucakladığını paylaşmak için anlatıyorum.Mısır’da geçtiğimiz hafta gerçekleşen darbenin perde arkasını Zaman’da yayımlanan güzel bir analiz yazısıyla öğrendim. (http://www.zaman.com.tr/dunya_misir-bu-noktaya-nasil-geldi_2107130.html) Linkini verdiğim Cumali Önal’ın yazısından bir alıntı yapacağım: “Mısır’ın en güçlü ve organize siyasi hareketi olarak adlandırılan Müslüman Kardeşler, parlamento seçimleri, anayasa çalışmaları ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde birlikte hareket edebileceği liberal ve ılımlı grupları yanına alamadı. Bu da tüm grupların hareket karşıtlığında birleşmesine neden oldu. Müslüman Kardeşler’in cumhurbaşkanlığı için aksini ilan etmesine rağmen Hayrat Şatır ve yedek olarak Muhammed Mursi’yi aday göstermesi ılımlı gruplarda hayal kırıklığı meydana getirdi. Müslüman Kardeşler’in, hareketin önde gelen isimlerini önemli noktalara tayin etmesi ülkenin ‘İhvanlaştırılmaya’ çalışılması olarak yorumlandı.” Darbeyi elbette ki onaylamıyorum; ama yazıdaki analize göre kendilerini dışlanmış hisseden Mısırlı vatandaşların meydana inmesinin nedenini daha iyi anlıyorum.Dünyanın başarılı şirketlerine baktığımızda son 20 yılda katılımcı bir yönetim anlayışı uyguladıklarını görüyoruz. Dünyanın önde gelen şirketleri, akademisyenleri ve danışmanları “Diversity management-Çeşitliliklerin yönetimi” konusunu bir numaralı gündem maddesi olarak tutuyorlar. Yenilikçi fikirler hep farklı tipte insanların bir araya gelmesinden ortaya çıkıyor.Onun için şirketlerde, derneklerde ve ülke yönetiminde bizden farklı düşünenleri, farklı geçmişe, farklı görüşe sahip olanları itmek, hakir görmek ve dışlamak yerine kucaklamak gerekiyor. Unutmayalım ki, köprü yıkanlar yalnızlaşırken köprü kuranlar zenginleşiyor. Farklılıkları kucaklayarak zenginleşmenin en iyi örneğini de Kanada ve ABD veriyor.Not: Cem Boyner’in entelektüel yönünü ve yenilikçi şirketlerini takdir ederim. Unutulmuş olan Yeni Demokrasi Hareketi’ni de Türkiye için zamanından önce yapılmış ve değerini bulamamış bir çıkış olarak değerlendiriyorum. Son zamanda “Ne sağcıyım, ne solcu, çapulcuyum çapulcu” pankartıyla gündeme geldi. İngiltere’ye her gittiğimde Boots ve Primark gibi, Boyner mağazaları ile benzeri kabul edebileceğimiz perakendeci mağazaların kasiyerleri arasında başörtülüleri gördüğümde hep Cem Boyner’i hatırlarım. Demokratlık kendi işyerlerimizde de demokrasiyi gerektirir.
↧