Muhammed Mursi, Mısır’ın darbesiz, seçimle gelen ilk cumhurbaşkanı idi. Bana göre aslında seçimden ziyade devrim dalgaları sayesinde kendini orada buldu.Bunun dışında aslında içeride ve dışarıda sahip olduğu hiçbir şeyi yoktu. Dünya sistemin firavunları, devrim dalgaları devam ederken gelişine ‘kerhen’ susarken, bir sene geçmeden çaresizliğinden, kimsesizliğinden ve yanlışlarından bir ‘darbe yemeği’ hazırladı. Bu ahlaksız darbeyi kınıyorum. Allah Mursi’nin ve Mısırlı kardeşlerimizin yardımcısı olsun.Eğer Mursi, İran’da Musaddık ve Mısır’da Cemal Abdünnasır’ın dönemini iyi tahlil etseydi, bu bile zamansız gelen iktidarı döneminde çık kısıtlı imkanlar altında tümüyle farklı bir strateji takip etmek zorunda olduğunu bilirdi. Bir iki yazı ile bu mühim konuyu açıklamaya ve dersler çıkartmaya çalışacağım. Önce kısaca İran, ardından da Mısır. İkisinde de hikâye aynı: Avrasya’nın kalbine giden bütün stratejik yollar, limanlar ve dünyanın enerji kaynakları İran-Mısır arasındaki dar coğrafyada. Kaynaklar, geçitler ve limanlar Batı’nın kontrolünden çıktığında nelerin olacağı bilinmeli.Bu köşenin yazarının Zaman Gazetesi ile olan ilk ilişkisi 1989-90 yılındaki daha lisans talebesiyken Zaman Araştırma Grubu’nun bir üyesi olarak başladı. Gazete için hazırladığımız ve en çok emek verdiğimiz geniş dizilerden biri Winston Churchill’den mülhem, ‘Bir Damla Kan, Bir Damla Petrol’ başlığını taşıyordu. Bu dizide benim görev alanım İran petrolleriydi.1870’lerden beri İran’ın petrol kaynakları fark edildiğinden beri başı dertten kurtulmadı. Bu ülke Rusya ve İngiltere arasında yarışan rekabetin altında ezildi. Yaklaşan I. Dünya Savaşı’na da tedbir olarak ulaşımın girdisini kömürden petrole kaydırmak isteyen İngiltere, 1914 yılında ‘Anglo-İran Petrol Şirketi’nin (BP) % 51’ini satın almıştı. Bu ortamın elden kaybolacağı endişesi altında 1941’de İngiltere ve Rusya İran’ı işgal etti. Aslında işin başında İngiltere vardı. Amerika ARAMCO şirketi üzerinden Suudilere petrolün hiç olmazsa yarısını veriyordu. İran’da İngilizler neredeyse hiçbir şey vermeden alıyordu. Soğuk Savaş ortamında Asya’da Kuzey-Güney Kore savaşı başlarken ve ABD yolsuzluklarla sarsılırken, İran’da halk sokaklarda petrolün millileştirilmesi için bastırıyordu. Şah Rıza içeride ve dışarıda ‘dengelerle’ oynayarak ayakta kalmaya çalışıyordu ancak Muhammed Musaddık’ın önerisiyle petrol 1951’de millileştirildi. Musaddık kahramandı ve Şah istemeden kendisini başbakan olarak atamak zorunda kaldı. Time’ın kapağında yılın adamı olarak 70 yaşındaki Musaddık vardı.İran ablukaya alındı. Petrol vardı ancak gelir sıfıra inmişti. Çünkü petrolü çıkartıp, işleyip, taşımak kadar pazar bulmak da zordu. Truman’ın reddetmek zorunda kaldığı İngiltere’nin Musaddık karşıtı darbe önerisini Eisenhower onayladı. Artık kanlı süreç çalışmaya başlamıştı. Hayatı uluslararası dev şirketlerin avukatlığını yaparak geçen ABD Dışişleri Bakanı J. Foster Dulles, Anglo-İran Petrol Şirketi’nin çıkarlarının takipçisiydi. Britanya’nın MI6’sı ile işbirliği yapan CIA, 1953 yazında, eski ABD Başkanı T. Roosevelt torunu olan K. Roosevelt adlı ajanını, yanında birkaç adam ve bir çanta dolusu parayla İran’a gönderdi. Uzun uğraşlardan sonra, halkın desteğine rağmen, dağıtılan paranın gücü ile oyuna ve gaza getirilen kitlelerin de yardımı ve doğrudan başbakanlığın bombalanması ile Musaddık kendi ordusu tarafından indirildi. Konu da Humeyni’ye kadar kapandı. İran ordusu İran halkının değil, meğerse sömürgecilerin emrinde imiş.
↧