Mısır’da kitlelerin karşı karşıya gelmesi çok vahim bir gelişme. Müslüman Kardeşler illegal bir örgütlenme yapısı ile başlayıp gelişti ama şiddete hiç başvurmadı. Şimdi “direneceğiz” demeleri ve bunu sokaklara dökülen kalabalıklar biçiminde sürdürmek istiyor görünmeleri kaygı vericidir.Bu metot, şiddete meylettirici özellikler taşır. İki büyük kitle 3-5 km arayla birbirinin aleyhine toplanıyorsa, aralarında şiddet içeren ilişkilerin doğmaması mümkün değildir. Kan dökülmesi, o konum içinde önlenemez. Büyük bir kitlesel kavga ortamı nasılsa provoke edilir.Demokrasilerdeki gösteri yürüyüşü böyle olmaz; o ayrı bir kurumdur. Kamu düzenini bozmadan hukukun yasaları dahilinde gösterini yaparsın ve bitirirsin. Bunun tersi yönde gösteri yapmak isteyenler de, başka bir gün aynı çerçevede yaparlar. Bu kitle eylemlerinin gösteri yürüyüşü ile hiçbir ilgisi yok. Bu gidiş “iç savaş” gidişidir. Hele öyle günlerce sokakta gösteri yapmak, gösteri yürüyüşü değil başka bir eylemdir. Direnme gibi, kalkışma gibi... Bu ayrı bir kategoridir ve pozitif hukukun içinde değildir. Birkaç yüz bin kişiyi sokağa döken, iktidarı belirleyecekse; bunun sonu sadece anarşiye, iç savaşa varır. Devlet falan kalmaz orta yerde. Bırakın demokrasiyi, hukuk devletini, devlet kalmaz. Anarşi zaten bu demektir.Herkesin bilmesi gerekenleri tekrarlamak gibi sıkıcı bir şey yoktur; ama maalesef bazen gerekli oluyor. Sandık sadece iktidarı değil muhalefeti de belirler. Parlamentoda belli başlı her görüşün temsilcileri vardır. Muhalefetin görevi de iktidarınki kadar önemlidir. Demokrasi bir “şartlar, ilkeler, kurallar, kurumlar” bütünüdür; uygulamada bazı özelliklerinin farklı olabilmesi bu gerçeği değiştirmez. O şartlardan biri, toplumun da bir asgarî demokratik kültüre sahip bulunmasıdır. Mısır’da beni heyecanlara sevk eden en dramatik durum budur.Kusura bakılmasın, Taksim Platformu hareketi de bana hem irrasyonel hem ilkel bir örnek gibi görünüyor. Demokrasilerde böyle şey olmaz. Kapımızın önünden binlerce kişi bağıra çağıra geçiyor, biz evde sinir küpü haline gelip olabildiğine geriliyoruz. Buna hakları var mı? Biz de mi sokağa çıkalım? Yok bizim kültürümüzde, biz çıkmayız ve “devlet önlesin” deriz. Devletin de önlemesine engel olunursa ne olacak peki?1950’lerde Fatih Camii avlusunda Millet Partisi’nin mitingi vardı. Aynı gün aynı yerde saat 17’de de CHP’nin mitingi olacaktı. Saat 16’da geldiler ve Millet Partilileri kovaladılar! Ama yanlış, daha çok, iki mitingin bir saat arayla aynı yerde yapılmasıydı. Bir sürü olaylar olmuştu, iyi hatırlıyorum. Çocuktum ve çok korkmuştum. Baskın yapar gibi, taarruz eder gibi gelmişlerdi. Farklı kalabalıkların karşılaşması böyle olur.27 Mayıs’ta darbe oldu, 1961 seçiminde CHP azınlıkta kaldı ve 1965’te AP tek başına iktidara geldi. 1980’de darbe yapıldı 1983’te Özal başbakan oldu, sonra da 28 Şubat yapıldı ve AK Parti iktidar oldu. Darbelerle böyle mücadele edilir, sokağa dökülerek değil. Uzun yıllar sonra cumhurbaşkanı seçimi yapıldı Mısır’da, iştirak yüzde 33’tü! 1950’de bu millet sandık başında yattı sabaha kadar (Bkz. Bedii Faik). “Kültürel olgunluk ve sosyo-ekonomik bilinç” şartları çok önemlidir, itidal sabrının da kaynağıdır. İhvan bu yönde evrim geçirmelidir. Gösterilerin bitmesi ve Mısır’ın kan dökülmeden, iç savaşa asla sürüklenmeden bir beraberlik düzenine kavuşmasını diliyorum. Direnmenin basiretli, itidalli, vakarlı, tefekkürlü türü, hem güzel hem doğru, hem verimli hem de zaruri olan türüdür. İhvan’a ve bütün inananlara yaraşan da budur.
↧