Bir önceki yazıda çok kısaca İran Başbakanı Musaddık’ın 70 yaşlarında başına gelenleri anlattık.Yaptığı en radikal iş İran petrollerini millileştirmek idi. ABD-İngiltere el ele vererek, para ile finanse edilen sokak gösterileri, İran Şahı’nın işbirliği ile İran ordusunu da devreye sokarak kendisini iktidardan düşürdü. Yerine gelen kukla başbakanın yaptığı iş petrolü yine İngilizlere terk etmek oldu. Oyun bitti. 1952’de askerî bir darbeyle Mısır’da yönetime el koyan Nasır ilk iş olarak İngilizlerle Süveyş Kanalı bölgesinin boşaltılmasını öngören bir antlaşma imzaladı. 1954’te başbakanlık görevini üstlendi, en güçlü muhalefet Müslüman Kardeşler’i zulümle sindirip tek parti diktatörlüğünü kurdu. Arap Sosyalist Birliği’ni kuran da kendisiydi. İngiltere ve ABD’nin, dev Asvan Barajı projesinin finansmanından vazgeçmesi üzerine gerekli kaynağı sağlamak için Süveyş Kanalı’nı millileştirdi. 1956’da, Fransa ve İngiltere’nin giriştiği ortak harekatla başlayan Süveyş bunalımı sırasında, İsrail’in Sina Yarımadası’nı Şarmü’ş-Şeyh’e kadar işgal etmesine ve Mısır Hava Kuvvetleri’nin ağır bir darbe yemesine karşın ayakta kaldı. Nasır, Mısır’ın sosyalist ülkelerle yakınlaşmaya girdiği bu dönemde özellikle Sovyetler Birliği’nin teknik ve mali yardımıyla geniş çaplı bir kalkınma hamlesi başlattı. Asvan Barajı’nı tamamlama (1968), sanayileşmeyi hızlandırma ve köylüleri topraklandırma gibi süreçlere imza attı. Altı Gün Savaşı’nda (1970) İsrail’e karşı aldığı ağır yenilgi sonrasında artık oyun bir kez daha bitmiş, İsrail topraklarını genişletmiş ve o artık dişleri sökülmüş kaplana dönmüştü. Gücü sadece içeridekilere zulüm yapmaya yetiyordu. Mursi’nin iktidara geldiği ortam ise şöyle: Oturmuş bir sistemde, katılımı yüksek bir seçim olmadı. Devrim dalgalarına direnemeyenler, dünyanın karşısında iktidarına kerhen izin verdiler. Tabii anında kuşatmak üzere! Bürokrasi, üniversite, aydınlar, medya, komşuların tümü, hatta dünya ve elbette ordu kendisine karşı. Mısır’ın ekonomisi tam bıçak sırtında. Gelir dağılımı çok bozuk, işsizlik had safhada, mali yapı büyük oranda dibe vurmuş durumda. Ekonominin yaklaşık yarısı, sayısı 50 bini geçmeyen üst düzey askerin kontrolünde. Adeta ülkede ekonomik kaynaklar üzerinde bir ordu tekeli var. Bunun anlamı korkunç dış ülke etkisidir. Mısır’ın ABD’ye sözde gümrüksüz mal satma hakkı var. Ancak bir şartla: Bu malların üretiminde İsrail’den asgari miktarda girdi almak! Halk sanki bir senede bir şeyler yapılabilirmiş gibi büyük beklenti içinde. Böyle bir ortamda Mursi ilk iş olarak limanları millileştirmeye kalktı. Oligarşiyi savaşmak için karşısına aldı. Baskıcı yöntemlere yöneldi. Oysa AK Parti’yi biraz incelese şunları görecekti. AK Parti siyaseten geçmişten koptuğunu ilan etti. AB üyelik sürecini ve reformları derinleştirdi. Kemal Derviş imzalı IMF programına tam uydu. Bu meyanda Mursi gibi herhangi bir şeyi millileştirmek bir yana, 10 senedir birçok şeyi radikal bir şekilde satıyor ve içeride yabancı sermaye ağırlıklı bir yapılanmaya gidiyor. Mursi kıstırıldığı kapanın farkına varıp, dış desteği derinleştirmek üzere, kontrollü liberal politikalara yoğunlaşıp, esas olarak tam katılımcı bir sivil anayasa yapmaya odaklanmalıydı. Zamana ihtiyacı vardı ve bu zamanı kendisine tanımadı. Akıl hocaları da kendisini yanlış yönlendirdi. Biz yaşananları haklı görmüyor ve temenni etmiyoruz. Ama reel dünya bunu gösteriyor.
↧