Yaşar Yakış Bey’le görüşme imkânımız oldu.Şimdi, Oxford’da ders veriyor. Zonguldaklı bir maden işçisinin oğlu olan Yaşar Bey, mütevazı ve tam bir Anadolu insanı… Senelerce Hariciye’de çalışmış, birikimli bir vatan evladı. Bilhassa İslâm ülkelerinde ve komşularımızda vazife yapmış. Onun için ilk etapta hemen kurslara gidip güzel bir Arapça öğrenmiş. Bir ara Hariciye’de “Yaşar Yakış gibi Arapça öğrenip, Arap ülkelerinde mi kalalım?” teranesi söylenip durmuş. Bir zamanlar gazetelere de bu replik aksetmiş… Mısır’da Güneydoğu vilâyetlerimizden bazı insanlarımız kaçakçılık suçlamasıyla hapse atılınca Mısır’da büyükelçi iken onlarla ilgilenmiş, hapishanede ziyaret etmiş. Zaman zaman hanımının yaptığı yemekleri onlara götürmüş ve hapishanede onlarla fotoğraf çektirmiş. Hatta dışişleri bakanı olduğu zaman, hapisten çıkıp Türkiye’ye dönen bu insanlar, gazetelere beyanat verip beraber çektirdikleri fotoğrafları göstermişler ve başlarından geçenleri anlattıktan sonra koskocaman bir büyükelçinin kendileriyle nasıl meşgul olduğunu ve devletimizin desteğinin ve sıcak elinin arkalarında olduğunu hissedince ne kadar mutlu olduklarını anlatmışlar…Suudî Arabistan’da görevde iken Kral Faysal’ın eşi İffet Hanım’ın ziyaretlerinde, onun Adapazarı Çerkes asıllı bir vatandaşımız olduğunu, evlatlarını eğitimli ve belirgin bir farklılıkla yetiştirdiğini de söyledi.Bir gün Suriye’de bir müzeye gitmiş. Bakmış bizim Osmanlı sultanlarının hepsinin fotoğrafları duvarlarda asılı vaziyette… “ Bunlar kim? ” diye sormuş. “Bizim devletimizin de büyükleri.” demişler. Ama arkadan şunları ilave etmişler: “Türkiye’den koptuğumuzda sömürgeci Avrupalılar bize bir uydurma tarih dayattılar ve ‘Size, Osmanlılar zulmetti, sömürdü.’ dediler. Gerçeği bilen yaşlılar ise çocuklarına esas sömürgeci ve zalimlerin, bu fikri dayatanlar olduğunu anlattılar. Amma şimdi o yaşlılar da kalmadı. Maalesef şimdiki gençler çok yanlış düşünüyorlar.”Yaşar Bey, “Devlet kapısında gördüğüm her insanın şahsında, tapu dairesinin kapısında iş yaptırmak için boynu bükük babamın vaziyetini hatırladım. Benim dairemin önünde diğerlerine nazaran daha fazla vatandaşın bulunmasının sebebi buydu. Cuma günleri saat beşten sonra gelenlerden çok mühim ve bilhassa bir tek güne bile tahammülü olmayan işleri olanları asla çevirmedim. Biraz daha fazla mesai yaparak devletimizin dairesinin hep bir ümit ve güven kapısı olduğu mesajını vermeye çalıştım. Bunun halkımız üzerindeki müsbet tesirini hep gördüm…” diyor…“Görevlerim sırasında pek çok hatıralarım da oluştu. Hama olaylarından kısa bir zaman sonra oralardan geçiyordum, bir enkazın önünde ağlayan bir adam gördüm, niye ağladığını sordum. ‘Şu enkazın altında bütün yakınlarım gömülü!..’ dedi. Benim de gözlerim yaşardı…” diyerek anlatırken yine yaşarıyordu.“Bir köye bir muhalif kaçtı diye kocaman köyü yerle bir etmişlerdi.” diye ilave etti.Kanaatime göre şu anda bile pek çok Batılı, muhaliflere “Cihadist” diye bakıyor ve onları temizliyorlar diye Hizbullahçıların iyi bir iş yaptığını söylüyor… Onun için Suriye mevzuunda çok farklı düşünceleri var; bir birikim ifadesi olduğu için de isabetli ve basiretli tespitleri olduğu anlaşılıyor…
↧