2009’da krizle beraber kâğıtların yeniden karılmasıyla ortaya çıkan geçici dengeye ekonomistler ‘yeni normal’ adını vermişlerdi. Akşamdan sabaha değişen şeyin adına ne denge ne de normalleşme denir.Nitekim bu hastalıklı normal bir kez daha değişiyor. ABD Merkez Bankası FED’in tedricen tahvil alım ihalelerinden çıkabileceğini açıklamasıyla şimdi ortaya çıkan sürece ben artık ‘yeni anormal’ diyorum. Çünkü fazla uzak olmayan bir gelecekte o da bitecek.Zamana yayılarak giren likiditenin hızla çıkması Türkiye’nin her zaman en çok darbe alan ülkelerin başında yer almasına neden oluyor. 2009’da finansal krize girmedik, ancak reel ekonomi en çok bizde etkilenmişti. Ekonomi yüzde 5 daralırken, işsizlik de yüzde 10’dan yüzde 14’e kadar çıkmıştı. İlginçtir bu son olayda FED’in niyetini açıklamasından sonra Türkiye’den büyük miktarda bir döviz çıkışı olmadı. Buna rağmen döviz talebi çok yüksek oldu. TCMB yaklaşık 6 milyar dolarlık bir döviz sattı. Buna rağmen dövizin ateşi pek sönmedi. Tahvil piyasasında ise Türkiye benzer ülkelere göre negatif yönde ayrıştı. Piyasada gösterge faiz oranları ‘suni’ düzey olan yüzde 4,5’tan yüzde 9 bandına çıktı. Akla ziyan bir sıçrama. Borsa da yine çok sert tepki verdi.TCMB’nin buna karşı faiz artırmadan yoluna devam etme şansı yok gibi. Kendi borç verme faiz oranını ifade eden ‘faiz üst koridorunu’ yukarı çekerek durdurması da zor. Mevcut tasarruf açığı ve enflasyon koşullarında faizin yüzde 5 bandının altını görmüş olması istisnai bir duruma işaret eder. Bunun nedeni de dünyadaki aşırı parasal şişkinlik ve iktisadi durgunluktu. Türkiye’nin bunu gerektiren özel bir artısı yok. (Ara bir soru, reel faiz getirisinin dibe vurduğu, alternatif tasarruf araçlarının pek de geliştirilmediği bir ortamda insanlar neden ve niçin tasarruf etsinler ki? Türkiye’nin maalesef kısa ve orta vadede tasarruflarını artırarak kendi yağıyla kavrulması imkânsız. Bu yapı tam on senede üretildi.)Büyümenin dış sermaye girişine bağımlı hale geldiği Türkiye’de, sermaye giriş çıkışları için ‘geldiği gibi gitsin’ diyemiyorsunuz. Gelirken TL’nin aşırı değerlenmesine neden olarak zarar verirken, giderken de aşırı değer kaybıyla aynı sonuca neden oluyor. Bu yüzden TCMB, gelirken dolar satın alıp rezerv biriktirmek, çıkarken de satmak zorunda kalıyor. Neden? Enflasyonu tetikleyecek ve bilhassa kısa vadeli yükümlülükleri olan şirketlerin bilançolarını bozacak diye. Her halükarda bu dalgadan sonra Türkiye’nin büyümesi üç nedenle aşağı yönde baskılanacak. Likidite daralması, faizin yükselmesi ve beklentilerin bozulması nedeniyle. Bunun asgari düzeyde kalması için Türkiye’nin bilhassa siyasi arenada bir an evvel stresini atıp, normalleşmesi lazım.Türkiye’nin on senede oluşturduğu kredibilite gitti. Kötü denge olan eski fabrika ayarlarına döneceğine dair dünyaya kötü sinyaller verildi. Türkiye üst üste kalıcı hasarlar alıyor. 15 Ocak 2007 tarihli yazımın başlığı ‘Ya reform, ya boğuşma’ idi. O gün bugündür boğuşuyoruz. Türkiye’nin ekonomide ve siyasette reform gündemi değişmiş değil. Neyse ki, danışmanları bunları hükümete anlatacaklardır.Bir fıkra ile tatlıya bağlayalım. Bir gün Ayasofya’da cenazeyi kaldıracak imam bulunamayınca Bekri Mustafa adında hoca zannettikleri ‘ayyaşın birinden’ yardım istemişler. Sahte imam, mevtanın kulağına bir şeyler fısıldamış. Merakla ne dediğini soranlara; ‘sana bu dünyadan sorarlarsa, Bekri Mustafa Ayasofya’ya imam oldu de, onlar gerisini anlarlar dedim’ demiş!
↧