İnternetteki bir videoda ikisi ünlü olan üç kişi konuşuyordu. Herhalde bir saatten fazla sürdü ve ben sabırla izledim. Sabrettim ama, zaman zaman çok da öfkelendim, üzüldüm ve sık sık “keşke orada olsam da konuşsam” dedim. Programları bittiğinde sanki “duman altı” olmuştum. Pencereyi açtım, yüzümü gözümü yıkadım. Sonra yüreğimi sıkan kasveti silip atmak için biraz tefsir okudum, dua ettim.Birisi cennet ve cehennemin sembolik olduğunu, aslının reenkarnasyondan ibaret bulunduğunu söyleyince diğeri hemen onaylıyor, üçüncüsü buna katılmadığını her nasılsa söyleyebiliyor. Fakat ikisi o kadar iştahlı ki, hayret edersiniz. “Reenkarnasyonla tenâsuh farklı ve reenkarnasyon daha makul ama” diyor en ünlüsü, “müteşabih âyetler tenâsuha da açık!” Müteşâbihât kavramını adeta “nereye çekersen oraya gider!” gibi görüyor.Bir de “Meal okuyun yeter” diyor bu zatlar. Sizin şu anlattıklarınızı dinledikten sonra, sadece meal okuyan bir birey, yolunu nasıl belirleyecek? Hadisi, mezhepleri, ulemayı, onlarla ilgili kitapları reddedecek, sadece Kur’an meali okuyarak sizi dinleyecek?! İnsan büyük bir bunalıma girer. Ben şu yaşta şu müktesebâtımla sizi dinlerken içimin ruhumun bir hava kirliliğine mâruz kaldığını hissedip tedbir alma lüzumunu hissettim. Bir genç, sade bir vatandaş ne yapacak?... İnanç konularında ve meselelerinde bu kadar sorumsuzca konuşulmaz. İnanan bir insana, doğru bildiği bir tek noktanın yanlış olduğunu söylerken dahi çok dikkatli ve özenli davranmak gerekir; çünkü o bundan olumsuz etkilenebilir. “Demek ki inandıklarımızın bazıları yanlış olabiliyormuş” diye bir genel vehmin kaygısına kapılabilir. Sen “cennet ve cehennem semboliktir, esasen müteşâbihattandır, reenkarnasyon var!” diyebiliyorsun. Ne cüret, ne sorumsuzluk. Bir şahsa deisttir diyorsun, sonra deizm yoluyla İslâm’a hizmet edilebileceğini söylüyorsun. Batılı bir kavram olan deizmin ne olduğunu, sıfatına rağmen maalesef bilmiyorsun; iddialı tavrına rağmen Batı’yı da bilmiyorsun; çünkü deist olmayan bazı Batılı düşünürlere deist diyorsun. Kafanda bir izah şablonu var, istediklerini oraya yontum budayarak oturtuyorsun. Övdüğün Muhammed Hamidullah Sahife-i Hemmam’ı, yani Ebu Hureyre’den bizzat alınmış rivayetleri sunar; sen bunu hiç önemsemezsin, onu da bütün hadis külliyatını da bir kalemde iptal edersin. Ne cüret, ne pervâsızlık, ne ilim saygısızlığıdır bu? İnsan biraz yutkunur, içini ve vicdanını yoklar, bir iç muhasebe duygusallığı hisseder. Bunca âlim gelmiş geçmiş, bunların hepsi mi, düşüncede ilimde senden geri, hatta çok geriydi. Hiç mi dikkate saygıya lâyık tarafları yoktu. İnsanın ruhu ürperir, böyle bir buhtandan ve hadbilmezlikten.Bir de 19’a takmışlar. Uymuyor ama uydurmaya çalışıyorlar. İçlerinden biri diyor ki: “Allah Kur’an’ı koruyacağını beyan etmiş, mushafı değil ki!” Yani “Mushaftan (yazılı Kur’an’dan) iki âyet çıkarırsan Kur’an’dan çıkarmış olmazsın, aslını bulursun!” demek istiyor. İllâ ki sayısal bir enteresanlık bulunacak, bulunmazsa sanki bir eksiklik olacak. Mefhum-u muhâlifinden bunun çıktığını göremeyecek kadar 19 cezbesi içindeler. Bir kişi hiçbir şey okumadan ve dinlemeden, hiçbir dinî bilgisi olmadan sadece meal okuyacak ve sonra da sizi dinleyip sizin yazdıklarınızı okuyacak ise, o kişi ağır bir bunalıma ve teşevvüşe sürüklenir. Bu vebâli nasıl göze alıyorsunuz? Söylediklerini değil, önce kendi ruh ve zihin yapılarını hiç mi hiç anlayamıyorum? Zaten uzaydan gelmiş birilerine bakıyormuş gibi izledim. Hayret ederek, ezâ duyarak, kahrolarak. Sorumsuzluğun bu mertebesine vasıf bulunmaz.
↧