![]()
Çin 10 yıl önce ABD ekonomisinin %14’ü kadar, 1,5 trilyon $’lık ekonomisiyle dünya liginde 6. sıraya çıkabiliyordu. 2012 yılı sonunda 8,3 trilyon $’a ulaşan ekonomisiyle ABD’nin hemen ardında (Grafik 1).Her iki ülkenin de bu 10 yıllık dönemdeki kadar büyüyebildikleri durumda 2022’de Çin yaklaşık 47 trilyon $’lık bir büyüklükle ABD’nin iki katından büyük bir konuma gelecek. Bu süreçte büyüme hızlarını yarıya düşürseler dahi Çin yine 10 yıl sonra ABD’nin az da olsa önünde bir büyüklüğe erişecek. Her iki ekonomi oldukça farklı şekillerde büyüyorlar. Talep tarafında ABD bunu iç tüketimle yaparken Çin dış tüketimle (yani ihracatla) yapmaya çalışıyor. Arz tarafında ise ABD ekonomisini bankaları, teknoloji ve komünikasyon sektörleri liderliğinde hizmet sektörleri sürüklerken Çin, imalat sanayiine yükleniyor. Oyuncaktan otomobile, elektronikten tekstile kadar çeşitli sektörlerde dünyanın fabrikası konumunda. Ama büyümenin finansmanına bakıldığında büyük bir benzerlik var. ABD finans sistemi yıllardır zaten Almanya, Fransa, Japonya gibi ülkelerden çok farklı çalışıyor. Sermaye piyasaları bankalar kadar bir büyüklüğe sahip. Sistem şirketlere kurumsal açıdan çok gelişmiş hisse senedi veya tahvil arzı piyasalarıyla her vadede doğrudan finansman sağlıyor. Ne var ki, 2009 yılında ABD’den başlayan global krizin bir sebebi yine bu piyasalarda klasik hisse ve tahvil enstrümanlarının ötesine geçilmesiydi. Bunlardan türetilen riskli enstrümanlarla “gölge bankacılık” adı verilen bir şekilde regülatörlerin denetim alanları dışına çıkılarak ekonomideki borçluluk seviyesi hızla yükseldi ve sonuçta ödenemez seviyelere geldiği anlaşıldığında kıyamet koptu. ABD’deki gibi Çin’de de krediler özellikle 2009 sonrasında hızla artmaya başladı. 2004 yılından beri kredilerin ekonomiye oranı %125 civarında yatay seyrederken 2012 yılı sonunda %200’e kadar yükseldi (Grafik 2). ABD ile benzerlik sadece ekonomideki kredi artışında değil. Kredilerin giderek sıkı denetim altındaki bankacılığın dışından verilmesinde. Çin’de yıllarca devlet bankalarının mevduat faizini belli bir limitin ötesine yükseltmesine engel oldu. Amaç mevduat faizlerini mümkün olduğunca enflasyon civarında ve hatta altında tutarak kredi faizlerinin de düşük seyretmesini sağlamaktı. Ama sistemin %50’si zaten devlet bankası olduğu için kredi faizlerinin de belli bir limitin altına inmesini engelliyor ve bankaların kârlarını destekliyordu. Mevduat faizleri bu şekilde kısıtlanınca mevduat sahipleri doğal olarak başka arayışlar içine girdiler. Bu taleplere bir kısmı zaten bankaların kurmuş oldukları finansal yatırım şirketlerinden cevap geldi. Normalde bankalardan ve bankalararası piyasadan borçlanan bu şirketler mevduat faizi %2-3 iken tasarruf sahiplerine mevduatlara çok benzeyen fonlarla yılda %12’lere çıkabilen “varlık yönetim ürünleri” adlı yüksek getirili fonlar sundular. Toplanan bu fonlar genelde gayrimenkul ya da yerel belediyelerin altyapı projelerine aktı. Hatta (bankaların vermesi yasak olan) arsa kredilerine dönüştü. Bu şirketler, denetim dışı olduğu ve devlet garantisi olmadığı halde tasarruf sahipleri devletin gerektiğinde devreye girip kurtaracağını varsayarak yüksek getirili bu fonlara hücum ettiler. 2008 yılında sadece 250 milyon $ civarında olan fonların büyüklüğü 2012 yılında 2 milyar $’ı geçti (Grafik 3). Gölge sistemden verilen krediler de toplam kredilerin %40’ına kadar yükseldi.Aynı krizi Çin de yaşar mı?Çin’deki gölge bankaların faaliyetlerindeki artış uzun süredir bilindiği halde piyasaların çok ön plana çıkardığı bir konu değildi. Otoriteler de gölge bankalara sistemdeki katılığı gerektiğinde esnetebilen bir mekanizma olarak görüp ses çıkarmıyorlardı. Ama son aylarda Çin ekonomisindeki büyüme beklentileri giderek bozulup ekonomi de gerçekten yavaşlayınca gölge bankalara yönelik endişeler artmaya başladı. Piyasalar, bu yavaşlama ile birlikte gölge bankaların kredi batıklarının hızla artabileceğini ve bunun Çin bankacılık sistemini ABD’de olduğu gibi bir krize sürükleyebileceğini düşünmeye başladılar. Çin Merkez Bankası da geçtiğimiz günlerde uyardığı halde faaliyetlerini sürekli artıran gölge bankacılık sistemini cezalandırmak için bankalararası piyasada yaptığı fonlamayı kısınca piyasalarda 2008 yılındaki Lehman Brothers iflasının hatıraları canlanıverdi. Ama piyasalar gereksiz endişeleniyorlar. Çin’in bankacılık sistemi gölge bankalardan etkilenecek kadar sağlıksız değil. Çin, ABD’nin tersine tasarruf fazlası olan bir ekonomi, merkez bankasında zora düşen bankalara kolaylıkla aktarılabilecek 3 trilyon $ döviz rezervi var ve sistemin yarısı zaten devlet bankası olduğu için sistemi yönetmek çok daha kolay. Ama buradan alınacak çok önemli başka bir ders var. Finans sistemindeki ve özellikle faizlerdeki regülasyon aşırıya kaçınca “akan su yolunu bulur” misali olay her zaman “risk iştahının artmasına ve kredilendirmenin denetim dışına çıkmasına” neden oluyor. ABD ya da Çin fark etmiyor. Sonra da olayı toparlamak zorlaşıyor. Çin de sonunda geçtiğimiz hafta kredi faizlerindeki alt limiti kaldırdı ve mevduat faizi üst limitini kaldırmak için de doğru zamanı bekliyor.