Dünya nüfusunun üçte birinin beslenme yetersizliği yüzünden, üçte ikisinin ise kötü beslenme yüzünden hastalıklarla boğuştuğu bir çağda yaşıyoruz.Gıdaların giderek kimyasallaştığı, geleneksel tarımın endüstriyel tarıma dönüştüğü, ürünlerin genleriyle oynandığı bir dünyada, yiyeceğe de, sağlığa da tüketim sektörü olarak bakılıyor. Önceki yazımda da belirttiğim gibi Müslümanlar için böyle bir dünyada helal dairesinde kalma çabası sadece temiz ve helal lokma bulma uğraşından ibaret değil. Bunun gerisinde, helal rızık yatıyor.İbadet, her eylemi Rabb'inin huzurunda olarak gerçekleştirdiğinin şuurunda olmaksa, elbette helal rızık, helal kesim hassasiyetinden fazlasını kuşatıyor. İnananlara göre zengin ve varlıklı olmak, Allah'ın insana bir emanetidir. İnsan kendindeki ihtiyaç fazlasını dağıtmakla, paylaştırmakla yükümlüdür. Parasına başkalarının hakkına girerek para katan faizcilik yerine, maddi varlığından infak ederek kıymetlendirir servetini. (Yiyecek sadece bir avuç yemeği varsa, onun dahi zekatı verilmesi beklenir bu anlamda.) Çünkü zengin de fakir de olsa varlığın sahibi kendisi değildir ve bu ona paylaşması için emanet edilmiştir. Malını kendi nefsine atfetmekten böyle imtina eder Müslümanlar. Müslümanlara göre başkasının malını çalıp çırpmadan, tamah etmeden, tefecilik yapmadan, rızkına razı olarak, hırs ve hasede kapılmadan, şehvet ve tutkularının esiri olmadan, hak yemeden elde edilen kazanç yalnızca maddi değil, manevi rızık olarak da gelir insana. İnsanlığın tekâmülüne katkı sağlar. Sözgelimi iftar sofrasında iştah ve şehvetle yemeklere gömülmek, oruç ibadetini eda ederken büyük bir zaaf oluşturur. Nefsini terbiye etmek için ona istediğini vermekten imtina etmek gerektiğine inanan müminler, sofraya nefsin rızasıyla değil, Rabb'inin rızasıyla oturmaya niyet ederler. Nimete şükretmek için yediklerinde, yutulan her lokma ibadetin bir parçası olur, iftarda veya sahurda.İnsanın yiyebilen bir varlık olması, lezzet ve kokuları içine alabilmesi, yiyecekleri vücuduna dahil edebilmesi yeryüzünde kendisine uygun nimetlerin var olmasına duyduğu şükrü eda etmesi anlamına gelir. Nimete şükretmedikten sonra ve nimeti vereni anmadıktan sonra, insanın yiyebilen bir varlık olmasının anlamı kalmaz Müslümanlar için. ‘Müslüman diyeti' adlı değerli eserin (Hayy Kitap) yazarı Kemal Özer, Cabir bin Abdullah'tan (ra) gelen rivayetle şu hadisi aktarıyor: “Ümmetim hakkında en çok şu hususlardan korkuyorum: Şişmanlık, uykuya düşkünlük, tembellik ve iman zayıflığı.” İbn Abbas'tan (ra) ise şunu: “Sizin Allah'a en sevimli olanınız, az yiyip içen ve bedence hafif olanınızdır.” Özer, az yeme içmeyle terbiye olmuş bir bedenin Allah'ın rızasını kazanma vesilesi olarak görüldüğünü belirtiyor: “Az yiyebilmek, bencillik ve hazcılıktan da kurtulma anlamına gelir. İslam insana arzularını frenlemeyi öğretir.” Özer, ihtiyaçtan fazla alınan her şeyin diğer insanlar ve canlıların hakkına tecavüz olduğunu belirtiyor.Bugünün tüketim toplumu ise aksine, tam da diğer canlıların hakkına girmeyi yücelterek, insanlara durmaksızın ihtiyaç fazlasını emrediyor. Neredeyse ihtiyaç için yemek utanılacak bir durummuş gibi, iştahı, hazzı, lezzeti, şehveti öne çıkararak insan midesinin bir şer yuvası olmasına zemin hazırlıyor haz sektörü. İftar sofralarının bir tüketim gösterisi olup çıkmasına öncelikle Müslümanların itiraz etmesi beklenir. İnsan nefsini tatmin amacıyla tüketme eğilimi taşıyan kimi iftar sofralarının kendi aralarında itibar ölçüsü değil, ancak mütevazı iftar sofralarının Allah katındaki itibarın ölçüsü olduğunu birbirlerine hatırlatmakla yükümlüdürler. Haz ve tüketim toplumlarında (buna refah içindeki bazı Müslüman toplumlar da dahil) ihtiyaç fazlasıyla yaşamanın imanı zayıflattığına tanık olmaktadırlar çünkü.İnsanın yedikçe iştahlandığı, doydukça tatminsizleştiği hepimizin tecrübesiyle sabit. O halde ‘nefsini bilme' gayretindeki müminler için Kemal Özer'in de hatırlattığı gibi, midenin üçte birinin ister oruçlu olsun, ister olmasın, boş bırakılması nimetin şükrünü eda etme edebinden kaynaklanır. İhtiyacın ölçüsü insanın vicdanında mevcuttur. Amaç, haz sektörünün küreselleştiği bir dünyada vicdana örtü olan yüklerden arınmak olmalı Müslüman olsun olmasın herkes için. Ama Müslüman'ın, kainattaki her şeyle helalleşebilmesi gerekir. Bu anlamda helal rızık gayreti, Müslüman'ın sadece kişisel yararı için değil, diğer insan ve canlıların hakkına hürmet etmek içindir, ki bu da ibadetin bir parçasıdır kuşkusuz.
↧