Çocukluğum ve ilk gençliğim, Selçuklu karakterini azçok korumayı başaran bir şehirde, Sivas’ta geçti.Oturduğumuz ilk evlerden biri Gökmedrese’ye, diğeri Çifteminare, Darüşşifa ve Buruciye medreselerinin bulunduğu bölgeye çok yakındı. Darüşşifa’nın yıkık duvarlarında ve karanlık, kirletilmiş hücrelerinde saklambaç ve benzeri oyunlar oynardık. Ne kadar bakımsızdı, ne kadar ihmal edilmişti! I. İzzeddin Keykavus’un türbesindeki çinilerin bugüne nasıl ulaşabildiğine hâlâ şaşarım. Sivas’taki Selçuklu eserlerinin önemini, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1969 yılında 1000 Temel Eser dizisinde yayımlanan Beş Şehir’ini okuduktan sonra fark etmiş, özellikle iki önemli Selçuklu şehrini, Erzurum ve Konya’yı anlatışından çok etkilenerek Sivas hakkında onun gibi yazmaya heveslenmiştim. Darüşşifa hakkında neler yazdığımı çok iyi hatırlıyorum. I. İzzeddin Keykavus’un maiyetiyle birlikte muhteşem bir ata binmiş olarak inşaatı devam eden Darüşşifa’yı teftişe gidişini hayal etmiştim. Selçuklu tarihinin büyük hükümdarlarından biri olan İzzeddin’in bir macera romanına benzeyen hayatı ilgimi çekiyordu. Babası I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in amcası II. Rükneddin Süleyman Şah’a yenilmesi üzerine Konya’dan nasıl kaçtıklarını, Bizans İstanbul’undaki hayatlarını, daha sonra oradan kaçışlarını, kardeşi Alâeddin Keykubat’la taht mücadelesini yahut Sivas’ta yapılan muhteşem düğününü anlatmak istiyordum. Bu bilgileri o tarihte nereden edindiğime gelince: Milli Eğitim Bakanlığı’nın yayımladığı İslâm Ansiklopedisi’nin Selçuklu tarihiyle ilgili maddelerini okurdum. “Keykavus I” maddesi merhum Prof. Dr. Osman Turan’ın imzasını taşıyordu. Selçuklu tarihinin bu büyük mütehassısının Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından yayımlanan Selçuklu Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti adlı kitabını bir arkadaşımda görmüş, çok heveslenmiş, fakat edinememiştim. Hoş bir tesadüf, Beş Şehir’in 1000 Temel Eser dizisinden çıktığı tarihte, bu kitabın ikinci baskısı da Turan Neşriyat Yurdu yayınları arasında çıktı. Hâlâ kütüphanemde duran bu baskıyı nasıl edinebildiğimi hatırlamıyorum; çünkü aynı tarihte basılan 1000 Temel Eser kitapları 5 lira, bu 35 liraydı. Tarih ve Sanat Tarihi derslerinde bir şeyler öğrenmiştim; fakat Selçuklu tarihinin önemini, Büyük Selçuklu Devleti’nin ne kadar büyük bir coğrafyada hüküm sürdüğünü ve nasıl ince bir medeniyet inşa ettiğini merhum Osman Turan’ın kitabı sayesinde öğrendim. Horasan ve İran’ın tamamına hâkim olan ve sınırları çok kısa bir zamanda batıda Bizans, güneybatıda Abbasi, kuzeybatıda Gürcistan topraklarına dayanan bir devlet... Bu muhteşem devlet, hâkim olduğu her bölgede sayısız eser bırakmış. Geçen yıl, bir ara Büyük Selçuklu Devleti’ne başkentlik eden Isfahan’ı gezerken gözlerim kamaşmıştı. Durup dururken Selçuklu tarihinden niçin söz ettiğimi merak etmiş olabilirsiniz. İki haftadır, vakit buldukça Cumhurbaşkanlığı himayesinde hayata geçirilen Büyük Selçuklu Mirası projesinin mimariyi ve müzelerdeki Selçuklu eserlerini kapsayan beş cildinin sayfaları arasında gezinip duruyorum. Aşağı yukarı iki bin sayfa tutan beş ağır cilt... TİKA ve Konya Aydınlar Ocağı’nın da desteğiyle hayata geçirilen eser, Selçuklu Belediyesi tarafından Türkçe-İngilizce olarak yayımlandı. Üç ciltten oluşan Büyük Selçuklu Mirası-Architecture (Heritage of the Great Seljuks-Architecture) ve iki ciltten oluşan Büyük Selçuklu Mirası-Müzeler (Heritage of the Great Seljuks-Museums)... “Mimari” ciltleri, Büyük Selçuklular’ın bugün üzerinde yirmi sekiz devlet bulunan hâkimiyet alanındaki eserlerin bir envanteri niteliğini taşıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Recep Tayip Erdoğan, Selçuklu Belediye Başkanı Uğur İbrahim Altay ve Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü’nün takdim yazılarıyla başlayan eserde metinler Prof. Dr. Osman Eravşar ve Prof. Dr. Haşim Karpuz tarafından yazılmış. Fotoğraf sanatçıları İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek de bu eserde kullanılacak fotoğrafları çekmek için Afganistan, Azerbaycan, Ermenistan, Filistin, Gürcistan, Irak ve İran’ı ziyaret etmişler. Prof. Dr. Osman Eravşar, eserin ilk metni olan “Selçuklu Dünyasında Sanat ve Kültür” başlıklı yazısında, amaçlarının Türkiye’de ve Türkçede hakkında çok az kaynak ve bilgi bulunan Büyük Selçuklu mirasını ilim dünyasının ve kamuoyunun dikkatine sunmak olduğunu belirttikten sonra şunları söylüyor: “Bizim bu çalışmamız, Selçukluların hâkim oldukları topraklarda ürettikleri eserlerindeki inceliği ve bu coğrafyalarda tesis ettikleri iyilik ve adaleti göz ucuyla bakarak görmezden gelenlere arz olunacaktır. Selçuklu eserlerinin kimliklerinin farklı değerlendirildiği, ya gizlendiği, ya onarımlarla değiştirildiği, ya da çeşitli sebeplerle ortadan kaldırıldığını da bir anlamda gösteren bu çalışmanın dünya kültürüne son derece önemli katkıları olan Selçuklu kültürünün yeniden keşfedilmesini teşvik edeceğine inanıyoruz.” Tasarımı, cildi, kâğıdı ve baskısıyla da göz dolduran Büyük Selçuklu Mirası’nın kültürümüze çok ciddi bir katkı olduğunu söyleyebilirim. Emeğe geçenleri tebrik ediyorum. b.ayvazoglu@zaman.com.tr
↧