Yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, genel seçimler, çözüm süreci ve yeni anayasa meseleleri var. Ve bunlar 2015’e kadar sonuçlanacak! Dışarıda olacaklar ise ayrı bir bahis. Bu arada Ergenekon denilen davalar Yargıtay’da görüşülecek. ... 2015’e kadar zor günler yaşayacağımız herhalde herkesin görebildiği bir şeydir. Bana göre önümüzde (içli dışlı) zor bir geçit var. Ayrıca bu geçidi aşarken istikrarı korumaya mecburuz; aksi halde ekonomik sıkıntılar da üstümüze biner.Tansiyon ile hız arasındaki ilişkiler karmaşıktır. İkisi birden yükselirse tehlike sinyalleri duyulmaya başlar; fakat bu sinyaller, alışkanlık sebebiyle fark edilmez hale de gelebilir. Yüksek tansiyon aşırı hareketlilikte bir noktaya kadar hoşa da gidebilir; fakat o noktanın ötesine geçilince, aşırısı bir yana, normal hareketliliği de gösteremez hale gelirsiniz.Marjinallik anormalliktir, itidal ise normalliktir. Önce itidal sahibi olup normal gelişme (tekâmül) eksenine (mihverine) oturacaksınız, sonra sağlıklı yükselme başlayacak. Marjinalliğin yükselmesi anormal bir haldir, bir yanılsamadır; zahirî görüntü çok aldatıcıdır. Özgürlük marjinallerin tekelindedir. Tansiyon çok yüksektir, üsluplar kararmış, çarpılmıştır. Hakaret, küfür ve iftira yadırganmaz hale gelmiştir... Dar geçide bu vaziyette girersek, hiç de iyi şeyler olmaz. Sanki aydınlarımız bir tecâhülü ârifâne (bilmezlikten gelme) tavrı içindeler. Ve burada enteresan bir durum da var: Herkes, “Sayın Erdoğan bilir, bakalım ne yapacak, çünkü belirleyici olan o.” tarzında bir kanaati bilerek, bilmeyerek paylaşıyor gibi. Başkanlık sistemini esasen bizim liderlik anlayışımız sebebiyle, adı öyle olmasa da, menfi ve sathi bir taklitle zihnen uyguluyoruz. Ve bu durum, düşünce üretmemeyi, hem zorunlu hem makul bir tutummuş gibi algılamamıza yol açıyor. Böyle olunca da, yani herkes “Erdoğan” odaklı bir “bekleyiş ve de düşünce üretme erteleyişi” içine girince, realite de buna göre şekilleniyor. Bizde her tek parti iktidarı başkanlık sistemi gibi işler. Menderes, Demirel ve Özal zamanında da öyleydi. Bizdeki başkanlık sistemi bile değil, “baş’lık” sistemidir; çünkü sadece o “baş”ın düşünmesi önemli kılınmıştır. Düşünce üretme vekaleti ona, “rıza ve kabul” ile verilmiştir. Biraz da geleneksel bir durumdur bu ve müspet bir hal değildir. Batı’daki başkanlık sistemi, bizdeki “baş’lık” geleneğinin çok gerisindedir. Orada başkan, hiçbir zaman “tek adam” olmamıştır ve olamaz da zaten. 2015’e kadar olan süreyi nasıl bir süreç halinde yaşamamız gerektiğini bir bütün halinde öngörüp düşünen, yazan, konuşan birini gördünüz mü hiç? Yok ki görüp bilesiniz. Merak edilen soru şudur: “Bakalım Erdoğan ne yapacak?” Eleştiri adına, kutuplaşma odaklarının polemik salvoları var; fakat özeleştiri ve düşünce yok. Özeleştiri ile düşüncenin kaynağı olan itidal ve basiret ışıkları perdelenmiş bir durumda. Özgürlük, kutuplaşma salvolarına bolca var; “itidal ve basiret” kaynağına ve onun tezahürlerine ise yeterli özgürlük yok.Düşünce alanının boş görünmesi hoş görülemez. “Hoş ama boş” sözlerin kimin lehinde olduğu hiç önem taşımaz. Bu hal, polemik kavgaları kadar nahoştur. İkisinin bir arada yaşanması ise bir nefsaniyet sarhoşluğudur. Düşünce üretilememesi, itidal tutumunun yadırganması ve hatta öfke uyandırması, ağır meselelerle dolu önümüzdeki dönemde herkesi sıkıntılara sokar. Düşünce adına “cemaat-AKP ihtilafı”ndan söz edilmesi düşünce üretilememesinin bir sonucudur. Birbirimizi anlamaya çalışmazsak, anlamaya çalışmadan ithamlara iftiralara kalkışırsak, itidalin ve basiretin ışıkları söner, inandığımız doğru ölçüler de kavramların nefsani karanlıklara gömülmesiyle muallakta kalır.
↧