Batı, Mısır meselesine bence şöyle bakıyor: “Ortadoğu’da İran’ın önderliğinde Şiî bir blok var. Türkiye de, İhvan’ı destekleyerek onun çeşitli ülkelerde öne çıkmasıyla, hatta petrol zengini ülkeleri de benzer devrimlerle buna katarak Sünnî bir blok oluşturmak istiyor. Böyle olursa, hem İsrail’in durumu riske girer, hem de benim petrol çıkarlarım zedelenir.”Batı bence böyle bakıyor ve bunun için Mısır’daki darbeye destek verdi, aynı sebeple şimdi de pek karşı çıkmıyor. Ama benim bu izahıma katılanı yahut benzerini paylaşanı ben görmedim. Önce realiteyi tesbit edelim, sonra idealleri konuşalım. Bizim İhvan’ı desteklememiz Batı’nın hoşuna gitmiyor; çünkü bunu kendi çıkarlarına uygun bulmuyor.“İslâm âlemi” diyerek, Şiîleri, Sünnîleri ve petrol zengini ülkeleri bir homojen kitle gibi görmek doğru olmaz. Hepsinin farklılıkları, ihtilafları, benzemez özellikleri var.Batı, laik devlet yapısına sahip bir İslâm ülkesinde demokrasinin olamayacağına inanır. Önce bu var. Batı’ya göre “İran’da da seçimler yapılıyor mesela; fakat orada Şiî bir İslâm devleti var. Mısır’da da Sünnî bir İslâm devleti olacak, başkanının seçimle gelmesi oraya demokrasiyi getirmez. Şeriat anayasalarında yazılı zaten.” Batı böyle görüyor. Ama bizi öyle görmüyor. Bu farklılığı tesbit etmek gerekir. Batı’da, “İhvan ile olan dostluğu Türkiye’yi eski Millî Görüş istikametinde etkiler mi acaba?” endişesi de var.Batı’ya, “sen demokratsın, niçin seçimle geleni desteklemiyorsun?” sorusunu sorarken onun asıl görüşlerini de bilmek gerekir. Batı bugün AK Parti iktidarını esas itibarıyla destekliyor. Fakat dünün “Fazilet-Refah-Selamet-Milli Nizam” partilerini desteklemezdi. AK Parti’yi demokratik bir değişim geçirdiğine inandığı için destekliyor; fakat yine de Ortadoğu’nun lideri olma yönelişlerini bir tersine etkilenme riski saydığı için hoş görmüyor. Son zamanlardaki tereddüt yansımaları bundan dolayıdır....Batı budur. Batı’yı kendi demokratik özelliklerine atıfta bulunarak “seçileni desteklemen sana yakışandır” diye ilzam etmeye çalışmak ancak bir tecahülü arifâne olabilir. Asıl yapılacak şey, bizdeki muhafazakâr değişimin şartlar uygun olursa ve tabii gelişme ekseni açılırsa orada da yaşanacağını, buna izin verilmesi gerektiğini rasyonel bir tutarlılıkla anlatmaktır. Bu tercih, emek ister; ama sonuç verir, tedricen verir. Batı’yı da bilmek lâzım, Doğu’yu da. Dünya bir bütün halinde dönüyor. Batı’yı değerlendirmekte hata yapmamalıyız. Birleşmiş Milletler’den normal sertlikte bir karar çıkmamasının sebebi de yukarıda anlattıklarım. Financial Times “Erdoğan arabulucu olmalı, başka kimse yok” diyor. Bu yorum, üzerinde düşünülecek bir yaklaşımdır....Bu katliamı yapanları Allah kahreylesin. Gönülden söylüyorum. Ne var ki bu meseleler sadece tepkilerle çözülmez. Vakarlı, hesaplı, ufuklu tedbirlere ihtiyaç var. Suriye’deki durum mâlum; Irak’ın ağlanacak hali sürüyor. İslâm coğrafyasında canlı bombalar cinneti devam ediyor. Bazı şeylere fiilî gücümüz yetmez ama onlardan fazlasına fikrî gücümüz yetebilir. Tepkiler yetmez ama vakarlı hesaplı ufuklu tedbirler ve etkiler nice amaçlara yetebilir. Hamasetle değil; akılla, basiretle, fikrî etkinlikle, stratejik usul maharetiyle yaklaşalım. Şimdi yine anlamayıp tepki gösterenler olabilir. Lâkin doğrusu bu. Sayın Ahmed Davutoğlu’ndan “Ortadoğu’yu biz dizayn edeceğiz” sözünü defalarca kulaklarımla duydum. Böyle dersek Batı kuşkuya, tereddüde düşer ve oyunlara başlar. Bunu çok samimi olarak söylüyorum. Dış politika reel imkânlar ve şartlar ortamının rasyonalitesi ve dili ile yapılır. Protesto edelim, zalimleri kınayalım ama bunları da unutmayalım.
↧