Piyasalar mayıs ortasından beri rahatsız ve oynaklık yüksek. Sebep klasik: FED faiz artıracak diye yatırımcılar Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülke grubundan çıkmak istiyorlar. Özellikle tahvil piyasası sıkıntılı.13 Mayıs 2015 vadeli gösterge tahvilin getirisi durup durup yükseliyor. Yükseliş günde 60-70 baz puana kadar çıkabiliyor (Grafik 1). Çünkü uzun süredir gösterge tahvilin işlem hacmi çok düşük (Grafik 2). Üstelik gösterge tahvil normalde en likit, yani en çok alınıp satılan tahvil demek olduğu halde. Biraz satmak isteyen getiriyi çok yukarı itebiliyor (yani tahvilin fiyatını çok düşürebiliyor). Daha da kötüsü, tahvil getirisindeki bu ani yükselişler risk primin yükseldiği düşüncesi ile piyasaların canını sıkıyor ve döviz piyasasına da alım geliyor. Döviz kurları yine önemli bir gösterge olduğu için kötümserlik yayılıyor. Elbette bu kısır döngü oynaklığından zarar görenler de var, fayda sağlayanlar da. Zarar görenler her zaman olduğu gibi yine küçük yatırımcılar.Ne ilk ne de son1998 yılının Ağustos ayı. Klasik sebep yine işbaşında. Sıkıntı özellikle Asya ülkelerinde. Hong Kong’da (HK) yapısal bir sorun yok, ekonomi gayet iyi. Ama durup durup döviz talebi hızlanıyor. Hong Kong’da o dönemde uygulanan para politikası bir dönemin ünlü moda uygulaması olan ‘Para Kurulu’. Merkez Bankası konumunda 7,8 Hong Kong (HK) Doları’nı 1 ABD Doları’na sabitleyen bir Para Kurulu var (HKMA). Uyguladığı tek kural ekonomideki bu sabit kurdan hızla dövize dönebilecek para miktarı (örneğin para tabanı + vadesiz mevduatlar) kadar resmi döviz rezervi bulundurmak ve talep geldiğinde (sabit kurdan) satmak. Mantıksız değil. Kur sabit olunca enflasyon da düşük kalıyor ve çoğu para politikasının en önemli hedeflerinden biri bu. Ayrıca, HKMA’nın döviz satışı karşılığı haricinde HK Doları basıp piyasaya verme yetkisi yok. O nedenle döviz rezervi kısa vadede (7,8’den) dövize dönebilecek HK Doları rezervinin ne altına inebiliyor ne de üzerine çıkabiliyor). Bu bilindiği için de zaten spekülatif bir döviz talebinin de oluşmaması gerekiyor (herkes biliyor ki, istendiği kadar döviz rezervi var). Ayrıca döviz satışı olduğunda ekonomideki HK Doları azalıyor ve faiz yükseliyor. Faiz yükselince dışardan yeni döviz gelip dengeleyebiliyor. Tersi durumda da faiz düşüyor. Yani Para Kurulu’nda oto denge söz konusu. Normalde HKMA Kurulu bu mekanizmayı bildiği için döviz satışlarına fazla takılmıyor. Ama o dönemde durup durup patlayan döviz talebinde bir şey fark ediyor. Her döviz satışı öncesinde özellikle birkaç işlem hacmi yüksek hisse senedinde açığa (yani elde olmadan, borçlanıp ilerde almak üzere bugünden yapılan) satış yaşanıyor. Ve bunu yapanın da ağırlıklı 4 büyük hedge fon olduğunu tespit ediyor. Döviz satışı sonrasında (olması gerektiği gibi) HK Dolar’ı sıkışıklığı yaşanıyor ve yerel faizler yükseliyor. Peşinden de şirket bilançoları zarar görecek diye küçük yatırımcıların da katılımıyla hisse senetlerine genel bir satış geliyor ve hisse fiyatları hızla düşüyor. Tahmin edileceği üzere, sonrasında da başta açığa satılan hisse senetlerine gelen alımlarla açık pozisyonlar kapatılıyor. Çok basit ama oldukça kârlı ve tamamen kurallara uygun (ama bir anlamda kuralları istismar eden) bir spekülasyon. Zarar gören ise genel panikle hareket edip hisse senetlerini satan küçük yatırımcılar. HKMA bunu görünce spekülasyonu baştan önlemesi gerektiğini anlıyor. Bunun en kolay yolu mektepleri kapatıp başarılı olmaya çalışan Maarif misali Para Kurulu’ndan vazgeçmek. Ama HKMA hiçbir otoritenin kolay kolay yapamayacağı bir şey yapıyor. Döviz satışı sonrasında hisse senetleri genel satış yediğinde öncesinde açığa satılan hisse senetlerini satın alarak fiyatlarının düşmesini ve böylece spekülatörlerin para kazanmasını engelliyor (hatta zarar ettiriyor). Bu bir iki kez tekrarlanınca da spekülasyonun önü kesiliyor. Doğal olarak, bu strateji HKMA’nın o dönemde 15 milyar $’a ulaşan bir hisse senedi portföyüne sahip olmasına neden oldu (tonlarca acımasız eleştiri). HKMA bu portföyü uzun süre taşıdı ve fon haline getirip halka arz ederek hisse fiyatlarındaki artıştan gelen getiriyi yeniden piyasaya (küçük yatırımcıya) aktardı.Kıssadan hissePiyasalar otoritelerin zayıf noktalarını tespit etmeye çalışır ve ona göre pozisyon alırlar. Ama asıl amaç otoriteyi değil küçük yatırımcıyı terse yatırmaktır. Bunun en kolay yapılabildiği dönem de işlem hacminin (likiditenin) azaldığı dönemlerdir. Kimi zaman 1992’deki İngiltere Merkez Bankası’nın Pound devalüasyonunda olduğu gibi piyasalar kimi zaman da 1998 HKMA örneğinde olduğu gibi otoriteler üstünlük sağlar. Ama kaybeden (kısa vadede) hep küçük yatırımcılardır. Finansal değişkenlerin aralarındaki ilişki zor değildir ama profesyoneller bunu zor gösterir. Kendilerinin bile bazen anlayamadığı terimler kullanılır, bir cümleyle ifade edilebilecek bir konu birkaç sayfaya yayılır. Örneğin, kur ve faiz farklı zannedilir ama aslında aynı şeydir. Küçük yatırımcılar bu “karmaşık (!)” ilişkileri anladıklarını zannedip yüreklendiklerinde piyasaların istediği kıvama gelmişler demektir. Otoritelerin görevi bazen küçük yatırımcının korunması haline gelebilir. Bunun için de likiditenin sıkıştığı yere likidite vermek gerekir.
↧