Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Ömer Erdem - Kendi kendime mırıldandıklarım…

$
0
0
Çokça olmuyor. Bazen. Aniden bir gece uyanmasına benziyor. Kelimeler. Sözler. Şuurla şuur dışı arasında gidip geliyorlar. Hoş geldiniz diyorum onlara. Gecikmeyin. Hiç gecikmeyin. Belki böylesi bir şaşkınlık belirtisi. Belki bu hal çaresizlik göstergesi. Belki bir tür ferahlama isteği.Öyle mırıldanıyorum işte. Kendi kendime. Bazen ağzımı bir aynaya sıçrayıp yapışmış buluyorum. Olsun ağız benim değil mi? Sessizce söküyorum onu oradan. Bazen dudaklarım soyuluyor. Bu kadar acı bir şey sayılmaz. Ölçüler değişti artık âlemde. Neredeyse bir ömrünü balkonlarda geçiren insanları düşünüyorum. Yazsa erkenden konuyorlar. Sabahın ilk halini hep onlar devşiriyorlar. Geleni geçeni seyrediyorlar çaktırmadan. Çiçeklere mırıldanarak su veriyorlar. Biraz güneş yükselip sıcak bastırınca akşam serinliğine kadar geri çekiliyorlar. Böyle, böyle geçen bir hayatı düşünüyorum. Onun mesafesini, gerilimini, gerekçelerini ölçerken yakalıyorum kendimi.‘Bir yerde bir işi bitirici durumda değilsen karıştırıcı hiç olma.’Evet böyle diyorum. Defalarca tekrarlıyorum bu cümleyi. Mırıldanıyorum. Niyetin varsa ve gücün yetiyorsa öyle işle o işi. Değilse, hem kendini kandırırsın hem de istemeden, bilmediğin yerlerde, tanımadığın kişilerde beklenti oluşturursun. Bakıyorum da son günlerde, gazetelere, çevreme, sokağa, eve, işe, bir karşılıksız, bir ölçülüp biçilmemiş, bir bulanık söz ve ahkam bayrağı dikme yarışı. Başını çevirsen olmaz. Kulağını tıkasan olmaz. Ses bu. Dönüp dolanıp bir yere dolacak. Çınlayacak. Bu kadarla kalır mı? Tren katarı gibi. Arka arkaya. Aforizma mı, bir suyun birden çıkıverişi mi?İnsanın ölmesini değil yaşamasını söyle. İnsan yaşarken insandır çünkü.Ah demek aha yazık. Vah demek yankısız, karşılıksız. Bir ölüm goygoyculuğu, bir ölüm şamatacılığı, bir ölüm abartısı, bir ölüm alkışı, haydi haydi, daha daha çağrısı. Ölçsek, saysak, yan yana getirsek. Şahit tutsak, kayda geçirsek, yaşamaktan çok ölmek, hayattan çok ölüm konuşuluyor. Daha elma dememiş bebeklerin, sütten öte koku duymamış bebeklerin, sudan ileri nimet görmemiş bebeklerin yurdunda, ölüm, ölüm, daha daha da ölüm. Gelecek için, yaşamak için ölüm, nidası dolanıyor havada, sanki akbaba sürüsü dönüyor üstümüzde. Oysa ölüm mutlak eşitliktir de, asıl eşitsizlik hayatın içindedir. Hayatta, insanı yaşatmaya gücü yetmeyenlerin ölümü kutsallığın tahtına taşımaları en büyük zülümdür. Çoktan zülümdür. Böyle diyorum. Dedikçe diyorum.Yanında duran kişiye dikkat et, seni üçüncü kişiyle kavgaya sürüklüyorsa uzaklaş oradan.Yapacak tek şey kalıyorBu var diyorum, bu var, yetmezmiş gibi bir de bu var. Bir köşeye otursan. Soluklanmak için bir çay bir kahve söylesen. Sevdiklerini hayal etsen. Bulutlara baksan. Kırlara gidip gelsen bir an. Yanına gelen ilk kişide bu var. Sanki çok uzak yoldan sırf onu getirmek, sadece bu söze hizmet etmek istercesine, senden, kendisinden değil de, nereden çıktığı, kimin söylediği meçhul onca sözü, onca ateş yumağını bırakıp gidiyor. Daha kendi yaşıtları arasında birlikte yol yürümek, kol kola girmek, bir ve beraber olmak durumundaki gencecik insanları birbirine rakip birbirine düşman etmenin derdinde. Yetmedi, ne kadar değer, ne kadar büyük varsa, onları da harmanlayıp bir kötülük şişesinin içerisine tıkmak emelinde. Sıkça. Çok yerde. Neredeyse her yerde bu rüzgâr esince, yapacak tek şey kalıyor. Uzağa. Sakin ve sessizliğe varmak. Mırıldana mırıldana yola koyulmak.Bir insan daha yaşarken henüz, hayattayken o hiçbir şey için geç değildir. Ölüm geri dönülmez bir çaresizliktir unutma.Sınırlarımızın içinde ya da hemen çok yakınında her gün onca insan ölüyor. Daha doğrusu öldürülüyor. Öldürmek sıradan bir hayat etkinliği, yemek içmek gibi her gün dolayıma giriyor. Alışıyor insanlar buna. Hem öldürmeye, hem ölmeye hem de daha acısı ölümü seyretmeye. Oysa, bir insanın ölümünü ürpermeden izleyen, kendi ölüm izlencesinin sırasını bekler. Bir şey, hiç olmazsa bir şey, en azından şu ölüm seviciliğinden vazgeç, en azından bunu normal görme. Ölenleri yüceltme. Ölüm çeşmesine methiye düzme. Hayatı çoğalt.Haklı olsan bile kötüyü dillendirmekten uzak dur. Ses ve söz ile de kirlenir çünkü dünya.Belki bir vapur güvertesinde belki bir fırın sıcaklığının içinde dökülüyor bu söz içime. Öyle çok öyle ısrarla ve öylesine fasılasız kötü konuşuyor ki insan, o sözü bir yere taşımak bile sorumlu kılıyor seni. Eğilip alma. Dile getirme kötülüğü. Evet haksız değilsin. Fakat yanlış yapıyorsun. Birisi haksızsın derse kork. Haklısın fakat yanlış yapıyorsun derse daha da kork. Haklılık tek başına yeterli olsaydı adalete gerek kalmazdı unutma. Adalet, haklılık karşısında senin ne yaptığın, nasıl davrandığındır, unutma!Şiirden ve şairden fellik fellik kaçanlar ilk fırsatta şairleri suçlarlar. Nerede, nerede onlar narasını atarlar. Şair, şiir bırakarak geçmiştir çoktan.Şairleriyle hep kavgalı olanlar, onların ne söyledikleriyle değil de beklediklerini söyleyip söylemediğiyle vakit geçirenler, şairini hapse atanlar, linç edenler, okumak zahmetine katlanmayıp ‘şair’ işte deyip burun kıvıranlar, işler içinden çıkılmaz, söz işe yaramaz, patron pandomik figür, sokak sesi cızırtı derecesine inince, sakladıkları oku fırlatmaya ve şaire hücuma başlıyorlar. Nerede, neeeerde onlar. Ah eski şairler ah. Sanki bu sözleri söyleyenlerin ataları geçmişte yine böyle davranmamış gibi. Sanki şair ecza dolabı sanki şair maymuncuk, yangın tüpü, çilingir gibi savuruyorlar etrafa o melun salvoları.Günde olmasa, haftaya yetişemezsen en az ayda bir kere, Mesnevi’deki ‘Hz. İsa’nın ahmağın dostluğundan kaçışı’ hikâyesini bir kez oku. Bu vesileyle Şefik Can’ı anmış ol.Bu böyle. Nice kayıp inci değerinde nice hiç tükenmez hazine derecesinde kurtuluş kaynakları vardır kütüphanelerde, kitap aralarında, söz bahçelerinde. Bir hikâye bulursan bir hikâye daha gelir onun yanında. Ömürlük dostun olur unutma. ‘Hişt, hişt’ mesela.Belki de hiç bilmemek gerekirIsrarla ve ısrarla çalış. Vazgeçmenin sebebi ne kadar çoğalıyorsa bir işte daha çok çalışmanın sebebi o kadar fazla demektir.Bir ahlak ilkesi mi bir savunma yöntemi mi, bir sorumluluk duygusu ya da alışkanlık mı, nedendir bilinmez, belki de bilmemek, hiç bilmemek gerekir, sabah akşam, orada burada bir vesileyle, bir kılıkla ve hep metal yorgunluğu, uzun sürmüş uykusuzluk bir her şeyin vasatlaşıp birbirine benzediği, tek tip olduğu, tahammülün, zevk-i selimin, rikkat ve hasbiliğin kökünden ısrarla söküldüğü günde, erdemle ve aşkla yeniden ve yeniden çalış ve çalışmayı çalış diyorum kendime.Bir güzellik gördüğünde gözünü perdeleme ona yolculuk et. Gerekirse gece bile.Bu halde bulunca kendimi, sus sus diyorum. Yol al sessizce. İster balkondaki insanları dert edin istersen güzün solduracağı bahçeleri, bir güzellik gördüğünde gözünü perdeleme. İşte böyle. Son günlerde, kendi kendime dökülüşüm bu hal üzre.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue