Şiddetin, özellikle gençleri içine alıp sürükleyen bir cazibesi var. Saldırganlığın eseri olan şiddeti, tıpkı cinsellikten çıkartılan estetik gibi cazip bulanlar mutlaka olacaktır.Akıl felsefenin, bilimin işi; salt duyguların egemen olduğu bir dünyayı ve duygulardan ibaret bir estetiği tasavvur etmeyi deneyin. Sadece duygular. Meselâ öfkenin patlama anı. Size konulan bütün sınırları aşıyorsunuz. Dayanılmaz bir arzunun esaretine giriyorsunuz. Bütün benliğinizle ve bütün varlığınızla, sadece kendinizi gerçekleştiriyorsunuz. Özgürlüğün zirvesindesiniz; size dayatılan bütün kurallardan ve baskılardan azadesiniz. Yıkıyor, yok ediyorsunuz. Bir şeylere zarar verirken bütün zayıflıklarınızdan sıyrılıp yol açtığınız tahribata bakıp, kendi eserinizi seyrediyorsunuz; gücünüze, cesaretinize, iradenize hayran kalıyorsunuz. Hiç olmazsa o an.Şiddet güzeldir, insanı etkiler ve girdap gibi içine alıp sürükler. Hele bir de tek başınıza değil de, sizin gibi şiddet kusan insanların arasında iseniz. Kitle sizi ana rahmi gibi içine alıp, sarıp sarmalar, korkularınızın, zayıflıklarınızın aşıp giremeyeceği duvarlar oluşturur. Tek başınıza iken altında ezildiğiniz bütün yüklerden sizi kurtarır; ve şiddet en vahşi biçimiyle bir orkestranın sizi başka âlemlere götüren senfonisine dönüşür.Gerçekte kime karşı öfkeyle dolu olduğunuzu, normal hayatta altından kalkamadığınız meşakkatlerin neler olduğunu hiç kimse anlayamayacaktır. Zaten sebeplerinizle değil, şiddet potansiyelinizle o kitlenin bir parçası oldunuz. Artık siz bir birey değil, içinde eridiğiniz kitlesiniz; gücünüz o eylemde yer alan insanların gücünün toplamına denk. Kaldırımdan söktüğü bir taşı karşıda duran polislerin üzerine atan bir gencin yaşadığı duygu boşalması, ruhsal doyum, varoluşun zirvesine tırmanma hali ve tam o anda varlığından sıyrılıp tek tek her hücresinin kitlenin içinde eriyip yok olması ile hissettiği ferahlık ve hafiflik... Ancak yaşayan bilir. Ne müthiş değil mi?Ne kadar müthiş olduğunu bir nebze anlayabilmek için, Taksim civarındaki barikatlarda başlayan zamane aşklarını gözünüzde canlandırmayı deneyin. Delikanlının tam taşı atarken, "keşke kız arkadaşım şu anda beni görseydi" diye duyduğu heyecanı; ya da TOMA'lar su sıkarken perişan haldeki kızcağızın erkek arkadaşının eline sımsıkı yapışmasını. Biber gazı ile yaşaran gözlerin acı içinde buluşmasını. Bu çağda, hem de bu ülkede daha ileri bir romantizm ihtimali var mı?Eylül ayına girdik ve üniversitelerin açılışı ile birlikte Türkiye şiddet sarmalı içinde bir cehennemi, bazı gençler de bu güzelliği yaşayacaklar. Yaz boyu örgütler planlarını yaptılar. PKK'sından ulusalcılarına kadar kitlesel şiddet eylemleri için hazırlıklar tamamlandı. PKK, Gezi eylemleri için "keşke yer alsaydık" özeleştirileri yapıyor. Barış süreci üzerinde pazarlık gücü ve tehdit oluşturmak maksadıyla "Gezi modeli" kitlesel şiddet yöntemini yaygın bir şekilde kullanmaya karar verdikleri anlaşılıyor. Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle Güneydoğu üçgeninde yapılacak kitlesel gösterilerde bu modelin işaretlerini bulabilirsiniz. PKK'nın Gezi direnişine dahil olması, fillerin karıncalardan yana duruma müdahalesine benzeyecek. Arada çok çimen ve karınca ezilecek.AK Parti hükümeti hazırlıkların farkında. Karşı hazırlık ise, Başbakan'ın, "Karşılarında devletin bükülmez bileğini bulacaklar" sözünde görüleceği üzere polisiye tedbirleri artırmaktan; şiddeti cazip kılan estetiğe cömertçe katkılarda bulunmaktan ibaret görünüyor. Kitlesel şiddet "haksızlığa uğrama" duygusundan güç alır. Bu duyguyu bastırmanın yolu "haksızlık ediyorsunuz" duygusu oluşturmaktır. Polisin kullandığı zor, hiçbir zaman kitlesel şiddeti çoğaltmaktan başka bir işe yaramıyor.Üniversiteler eylem alanı olduğuna göre, "haksızlığa uğrama" ile "haksızlık etme" arasındaki dengeyi en iyi kuracak olanlar kimler? Üniversitelerin bu dengeyi oluşturması lâzım. Öğretim üyeleri, dersin dışında da öğrencilerle iletişim kurmalı ve şiddetin cazibesinin ne kadar yanıltıcı olduğunu, bir bilimsel postülayı ispatlama sorumluluğu şeklinde üstlenmeli.
↧