![]()
Çankaya’daki Zafer Bayramı resepsiyonu ilklerle doluydu. Benim için de bir ilkti. Neden mi? Daha önceki resepsiyonların ‘ev sahibi’ Genelkurmay, ‘mekânı’ ise orduevleriydi. Akredite engeli yüzünden ne gazeteci sıfatıyla ne de vatandaş olarak bugüne kadar hiçbirine katılamadım.Bu yıl Zafer Bayramı resepsiyonunun ev sahibi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü. Mekânı ise Çankaya Köşkü... Gül, konukları eşi Hayrünnisa Gül’le birlikte karşıladı. Salonda değil bahçede ağırladı. Bu da bir ilk. Bugüne kadar bütün resepsiyonlar kapalı mekânlarda, Köşk’ün en büyük salonunda yapıldı. Bu sene ise yağmur riskine rağmen açık alan tercih edildi.Her türlü olumsuzluğa karşı salon da hazır tutuldu. Akşam üzeri Ankara’nın üzerinde yağmur yüklü bulutlar toplanmaya başladı. Meteoroloji ‘yağmur geçişleri var’ dedi. Cumhurbaşkanı Gül ve eşi Hayrünnisa Hanım misafirlerin elini tek tek sıktı. Davetli sayısı az değil, 1.500’ün üzerindeydi. Bu sırada uzun kuyruklar oluştu. Bir saati buldu. Davetli listesi tesadüfen hazırlanmamış. İnce mühendislik ürünü olduğu her halinden belliydi. Zafer Bayramı’nda askerlerin durumu özel... O tarihî günün kahramanı askerler çünkü. Askerî erkân sadece komutan düzeyinde değil her seviyede en kalabalık gruptu. Bu da normal. Üniformalarıyla büyükelçiliklerin asker ataşeleri fotoğrafı tamamladı. Resepsiyona katılan topluluk Türkiye’nin özeti gibiydi. Her meslekten, her toplumsal katmandan insan vardı. İşadamı, sanatçı, sporcu, akademisyen, diplomat, gazeteci... Halk bütün unsurları ve renkleriyle resepsiyondaydı. Dışarıda kalan kimse yoktu. Komutanlar eşleriyle birlikte tam kadro oradaydı. Eski Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ı gördüm. Yaşananlardan dolayı üzüntülüydü. Muhalefetten milletvekilleri gördüm ancak kurumsal olarak muhalefet partileri resepsiyondan uzak durmayı yeğlediler. Ne CHP, MHP ne de BDP genel başkan ve yardımcıları düzeyinde davete icabet etti. Hiçbirinin ortaya koyduğu makul bir gerekçesi yok. Bu ülke geçmişte çok kez ‘resepsiyon krizleri’ yaşadı. Eşli, eşsiz davetiye ayrımı yapıldı. Başörtülüler engel kondu. Başörtüsü yüzünden resepsiyona katılmayanlar alternatif resepsiyon düzenleyenler çıktı.Bu ülke, Başkomutan’ın davetine icabet etmeyen komutanlar gördü. Başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin haklı bir mazereti yok. 2013’ün Zafer Bayramı resepsiyonuna baştan sona ilkler damgasını vurdu. Bir de son söz konusu. Cumhurbaşkanı Gül’ün son Zafer Bayramı resepsiyonuydu. Seneye birkaç gün öncesinden devir teslim gerçekleşmiş olacak. Tabii tekrar seçilmezse. Bir 5 yıl için daha aday olma hakkı var çünkü. Yeni bir isim ise daha güçlü olasılık.Zafer Bayramı, Gül’ün koltuğuna oturur oturmaz ‘cumhurbaşkanı’ sıfatıyla ilk etkinliğiydi. Törenler sırasında oyun kuranlar oldu. Hipodrom’a girdiğinde on binlerin ayakta alkışlaması oyunu bozdu. Askerî okulların diploma törenlerinde ‘cumhurbaşkanım’ diyemeyenler çıktı. O ilk yıl yaşananları unutmak mümkün mü? O günden bugüne çok şeyler değişti. O gün Gül’e endişe ile bakanlar, ‘cumhurbaşkanım’ diyemeyenler acaba bugün ‘yanılmışız, kaygılarımız yersizmiş’ diyorlar mıdır?Resepsiyonlarda ‘mesaj vermek’ bir Ankara geleneğidir. Âdet olduğu üzere Başbakan’ın, Genelkurmay Başkanı’nın, Dışişleri Bakanı’nın etrafı gazeteciler tarafından sarıldı. Gündem dış politika olunca mesajlar da ağırlıklı olarak ‘Suriye’ idi. Genelkurmay Başkanı Özel “Hazırlığımızı yaptık, endişeli değiliz.” dedi. Başbakan Erdoğan, sınırlı müdahalenin Türkiye’yi tatmin etmeyeceğini söyledi, Kosova’ya benzer operasyon istedi. Cumhurbaşkanı Gül de konuştu. “Siyasî bir strateji olmazsa müdahale çözüm getirmez.” dedi. Yağmur mu? Sonlara doğru hafifçe serpiştirdi. Kapalı mekâna geçenler oldu. Köşk’ten herkes memnun ayrıldı.