ODTÜ’de önceki gün yaşanan çirkin davranış, maalesef başkasının hayat tarzını belirleyebilme küstahlığının toplum katmalarına sirayet ettiğini gösteriyor.Bu açıdan baktığımızda bir hayli endişe verici bir olay olarak karşımızda duruyor. Hatırlayacaksınız; ODTÜ’de yeni öğretim döneminde kayıt yaptırmak isteyen başörtülü öğrenciler ve velileri bir grup öğrenci taciz etmiş, onlara hakaret içerikli pankartlarla saldırmışlardı.Yaşama tercihine saldırı, modern çağın en büyük hastalığı ve toplumsal sıkıntıların en önemli sebebi olarak ortaya çıkıyor. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana devlet iktidarını elinde tutanlar, vatandaşların dünya görüşünü de dizayn edebileceklerini sanıyor. Oysa tarih boyunca Şark’ta devlet, inançla uğraşmaz, insanları tercihlerinde mutlak özgür bırakırdı. Ancak bugün öyle değil. Bugün sağcı-solcu-laik fark etmeksizin devlet en azından vatandaşların neye inanması gerektiğini belirleyebilme hakkının olduğunu düşünüyor.Birkaç ay önce ‘Kürt meselesi’ üzerine bir think-tank toplantısına davet edilmiş, orada “Türkiye’deki en temel problem, devletin vatandaşına hayat tarzı dayatması ya da onların hayat tarzını belirleyebilme hakkının olduğunu düşünmesidir.’’ demiştim. Devletin kimlik tanımlamadan vazgeçmesi halinde bu ülkedeki Kürt meselesi dahil pek çok meselenin temelden hallolacağını söylemiştim. Çünkü bugün boğuştuğumuz bütün meselelerin temelinde devletin topluma bir hayat biçimi dayatması yatıyor, ideolojik devlet ülkede problem üretmekten başka bir işe yaramıyordu. Korkarım ki bu düşüncelerim devlete akıl üreten think-tank kuruluşunda hiç rağbet görmedi.Türkiye gibi çok farklı dinamiklerin bir arada yaşadığı bir ülkede toplumsal karışıklıkların çıkmasını engellemenin en birinci yolu, her kesime inancını yaşamada ve hayat biçimini belirlemede mutlak özgür olduğunu hissettirmektir. Bu hissi oluşturmayı başaramazsak, ODTÜ haricinde de başka müdahaleci tavırlarla karşı karşıya gelebiliriz.Devlet eliyle bu tür müdahalelere çok alışkın olmamıza rağmen geçmişte toplum katmanlarında bu olayları görmüyorduk. Üniversitelerde, devlet dairelerinde başörtüsüne yapılan müdahaleler sivil dünyada ve öğrenciler arasında karşılık bulmuyordu. Korkarım ki, toplumsal kutuplaşma her geçen gün artıyor. Uzlaşma kültürümüz, ötekiyle birlikte yaşama alışkanlığımız büyük darbeler alıyor. Siyasetin çatışarak, vuruşarak, kavga ederek başarı gösterme isteği, muhtemel kriz konularında yapıcı müdahalelerin olmaması toplumsal kutuplaşmayı her geçen gün artırıyor.ODTÜ’deki eylem, bu kutuplaşmanın bir sonucu mu yoksa marjinal bazı grupların provokatif bir eylemi mi bunu tam olarak anlamak zor. Buna benzer olaylar Gezi eylemleri sürecinde de oldu. Ancak Gezi’deki bu tarz olayların örgütsel hareketler olma ihtimali çok yüksek. Burada kaygı verici olan, arkasında marjinal örgütler bulunmadan gösterilecek toplumsal tepkilerdir. ODTÜ’deki küstahlığa, hak ettiği tepkiyi gösterirken bir taraftan da toplumsal barışı, toplumsal sükuneti sağlamak ve herkese tercih ettiği hayatı yaşayabileceği özgüvenini vermek lazım.Umut ediyorum ki ODTÜ’deki bu çirkin eylem sivil bir davranış değildir. İnşallah bu çirkin olay, toplum katmanlarına inen tehlikeli bir sürecin başlangıcı olmaz.
↧