Dolar bazında mayıs ayında 51 bin zirvesine yükselen Borsa İstanbul (BIST) endeksi, birbiri ardına meydana gelen olumsuz gelişmelerle o tarihten bu yana yüzde 32,36 değer kaybetmiş durumda.Neydi bu gelişmeler, hatırlayalım. Toplumsal olayların tırmandığı mayıs sonundan itibaren hem döviz hem de faizlerde dip seviyelerden ciddi bir sıçrama yaşanmasının ardından Borsa’da kayıplar başladı. Dolar 1,78-1,80 seviyelerinden başladığı artışlarla son 10 yılın en keskin yükselişlerinden birini yaşadı. Tahvil piyasaları olumlu senaryoların tümünü bir anda çöpe atarak yüzde 4,6’dan yüzde 10’a doğru bir seyir izledi. Yabancı yatırımcılar, haziran ve temmuzda Borsa’da 1,4 milyar dolarlık net satış gerçekleştirdi. Dolar, lira karşısında mayıs sonundan itibaren yüzde 11 yükselirken, Borsa yüzde 27 değer kaybetti. Fiyatların bu denli ani değişim göstermesinde en büyük pay Türkiye’nin mayıs ayına kadar yükselen ve güçlü görünümünden (kredi not artışı, İsrail’in özür dilemesi, çözüm sürecinin başlaması) kırılgan bir görünüme geçmesi oldu. Bu denli çabuk gerçekleşen algı değişimi piyasalarımıza da aynı hızla yansıdı. Döviz kurları ve tahvil fiyatları hızla aleyhimize döndü.Gelişmekte olan piyasalara baktığımızda Brezilya ve Güney Afrika’da durum Türkiye’den farklı değil. Bu durumda Türkiye’deki döviz ve faizdeki yükselişlere yapabileceği çok fazla bir şey yok. Algı, şu anda paranın yönünün gelişmiş ülkelere doğru döndüğü yönünde. Bu konuda ciddi raporlar ve gelişmeler gözleniyor. Ancak yabancı yatırımcılar, ciddi kazançlar elde ettiği Türkiye ve benzeri ülkelerden çıkmakta zannedildiği kadar istekli değil. Sonuçta Merkez Bankası’ndan çıkan döviz miktarının aynı hızla geri döndüğü bir gerçek. Hatırlayacak olursak, 135 milyar dolar olan mayıs sonu rezervimiz 120 milyar dolara kadar inmişti. Temmuz ortasından itibaren giden para hızla dönerek rezervler yeniden 130 milyar dolara kadar yükseldi. Bu açıdan paranın Türkiye’yi terk etme isteğinin zannedildiği kadar fazla olmadığı görünüyor. Bir başka konu ise Merkez Bankası’nın, döviz kurları ve faiz üzerinde suni baskı yaptığı tartışmaları. Dolar kurunun 1,92 liraya kadar düşebileceği iddiaları piyasalarda ters tepti şeklinde bir algı oluşturdu. Açıkçası Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kur ve faiz politikalarına etkisinin, diğer merkez bankalarından biraz farklı olması sorunun sanki Merkez Bankası kaynaklı olduğu gibi bir intiba oluşturuyor. Ancak durum bence öyle değil. Şu an Türkiye çok ama çok sıcak günlerden geçiyor. Bir yandan şu ana kadar önemsemediğimiz bir sorun çok yakınımızda. Ayrıca her ne kadar veriler tam anlamıyla desteklemese de FED toplantısında tahvil alımı azaltımı ile ilgili her an karar alınabilir. Bu iki konu hem tahvil hem de petrol piyasalarında Türkiye’nin kırılganlığını artırıyor. Bu sebepler dövizin son 4-5 ayda yüzde 17 yükselmesine yol açtı. Hatırlarsınız dolar daha 1,8 lira civarındayken, 3-4 ay önce 2,1 liraya kadar tırmanabileceğini yazmıştık. “Şimdi doların bu noktada gideceği yol var mı?” derseniz açıkçası gelişmelere bağlı derim. Dolar benim görüşüme göre olması gereken bir noktaya ulaştı. Bu noktaların geçilmesi biraz zorlama ve spekülatif olabilir. Hatta Suriye ve FED’de gelişmeler beklendiği gibi cereyan ederse Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın hedefleri bile sürpriz olmayacaktır. Borsa’da ise aynı 2011 yılındaki gibi, zirve noktalarından ciddi sayılabilecek bir kayıp var. En kötü senaryoda kayıplar bu kurlar değişmezse yüzde 10-15 oranında devam edebilir. İyimser senaryoda ise 70 bin puanın aşılmasına bağlı bir yükseliş rallisi yaşanabilir. Ama tahvil alımlarının bir an önce azaltma kararı verilmesi durumunda bu beklentimin gerçekleşeceğini tahmin ediyorum. Beklenen kayıplar yaşandı. Bu aşamadan sonra yabancı yatırımcıların, Türkiye’yi yeniden cazip görecekleri bir sürecin yaklaştığını söylemek mümkün. Ama kalıcı bir iyileşme ve yükselişten bahsetmek mümkün mü ve riskler yeterince fiyatlara yansıdı mı derseniz; eğer dolar yüzde 5-6 daha yükselir, Borsa da yüzde 10 kayıp yaşarsa yabancının coşkulu bir şekilde piyasalarımıza döneceğini tahmin ediyorum. “ABD, Suriye’ye müdahale kararı alırsa ne olur?” sorusuna ise zaten piyasaların böyle bir kararı beklediği cevabını verebilirim. “Fiyatlara yeterince yansıdı mı?” derseniz bence aşağı yukarı yansıtıldı. Ancak Suriye bizim sınır komşumuz ve savaşa müdahil olma ihtimali var. Bu açıdan masa başında çözüm olmazsa piyasalar bir süre daha diken üstünde olacaktır. Son dakikada bir çözüm olma ihtimalini de gözden ırak tutmazsak, her iki gelişmenin piyasalarımıza bir miktar olumsuz yansımaları olacaktır. Ancak olmazsa da sürpriz sayılmamalı.Petrol ve dolar, ilk kez birlikte yükseliyorSon 10 yılda dolar yükseldiğinde petrol düşer, böylelikle bir denge oluşturarak muhtemel krizlerin önüne geçerdi. Ama son aylarda petrol tuhaf bir şekilde doların yükselişinden etkilenmiyor. Petrolün varil fiyatı 116 doları aşmış durumda. Ortadoğu ve Afrika’da bitmeyen çatışmalar petrolün ateşinin sönmesini engelliyor. Bir başka olumsuz gelişme ise ABD Merkez Bankası’nın genişlemeci para politikasından çıkma arzusu ile doların güçlenmesi oldu. Doların son üç-dört ayda yüzde 15 yükselmesi ve petrolün ise son üç ayda yüzde 16 artışı tam bir felaket. Suriye ile ilgili verilecek karar fiyatları yükseltecek gibi görünse de çoğu zaman beklentiler gerçekleştiğinde tam tersi bir durum da ortaya çıkabiliyor. Sonuç olarak petrol fiyatları ve doların yükselişi cari açık için iyi bir sinyal değil. Teknik olarak 117 dolar kritik seviye. Bu nokta aşılırsa 119 dolardan dönüş olma ihtimali güçlenir. Dolarda ise 2,08 önemli. Bu nokta aşılırsa, yükseliş 2,1 liraya kadar sürebilir. Açıkçası dolarda belirleyici olan hem Suriye’deki gelişmeler hem de FED’in 18 Eylül’deki toplantısı olacak. Eğer bir tahvil azaltımı kararı gelirse beklentinin tersine kurlarda yükseliş yerine düşüş bile başlayabilir.
↧