Bir öğrenci, başka bir öğrencinin eğitim hakkını zorla gasp ederken, her vesile ile konuşan ve bildiri yayınlayan öğretim üyelerinden hiç ses çıkmıyorsa, önce onlardan hesap sormamız lâzım.Akademik özgürlüğün ve özerkliğin ilk basamağı olarak kendi öğrencisinin öğrenim özgürlüğüne sahip çıkamayan, hatta parmağını bile kıpırdatmayan hoca ne işe yarar? Kendisi gibi düşünmeyenin elinden eğitim hakkını almaya kalkan öğrencilerin, hocaların eliyle “ikna odaları”na alınıp, başkalarına saygıyı öğrenene kadar orada tutulması, insan içine çıkartılmaması gerekmez mi? Ağaçlar, çevre, ideolojik tercihler değil en temel insan hakkı ihlal edilirken susanların, başka bir konuda konuşmaya başladıkları zaman sözlerinin de, sahip oldukları unvanların da zerre kadar ağırlığı olmaz. Savundukları fikirleri ve takındıkları tutumları ciddiye alan çıkmaz.Üniversitelerimiz kapalı kutu. ODTÜ’den dışarıya yansıyan işaretler, bu kapalı kutuların içinde ilkel ve vahşi bir havanın egemen olduğunu gösteriyor. Ormanı bol olan bu mektepte, demek farklı kanunlar işliyor. Bu öğrencilerden önce yakasına yapışacağımız sorumlular var: Başkalarına hayat hakkı tanımayan bu gençlerin hocaları. Başkasının en temel hakkına saygı göstermeyen kişi, o üniversitede barınabiliyorsa, bu iş sadece onun ilkelliği ile sınırlı kalamaz. Öğretim üyesinin öne atılıp, bu vahşeti durdurması lazım.Üniversitelerin ortak bir öğrenci disiplin yönetmeliği var. Bu yönetmelikte sıralanan en ağır disiplin suçlarının başında “öğrenim özgürlüğünü engelleme suçu” geliyor. Bu suçu işleyen kişi, işleniş biçimine göre, okuldan uzaklaştırmadan atılmaya kadar ağır cezalara çarptırılıyor. Üniversitelerde huzuru ve akademik özgürlük ortamını muhafaza etmek için, bu yönetmelik kuralının tavizsiz uygulanması lazım. Kim olursa olsun, hangi görüşe ve zihniyete mensup olursa olsun, bu suçu işleyenler üniversitelerde barınmamalı. İdareler, disiplin soruşturmalarını öğretim üyelerini muhakkik tayin ederek yürütüyorlar. İşlenen suç, aynı zamanda bir ceza davası konusu ise durum savcılığa intikal ediyor. Öğretim üyeleri ise, öğrencinin siyasî görüşüne göre soruşturmayı sonuçlandırıyor.Bu suçu işleyen öğrenciler, genel olarak disiplin hükümlerinden veya ceza kanunundan habersizler. Onlar hocalarından aldıkları desteğe ve örgüt mensubu arkadaşlarının talimatlarına göre hareket ediyorlar. Bu yüzden işledikleri fiilin suç olduğunu düşünmüyorlar. Bütün üniversite öğrencilerinin disiplin hükümleri konusunda bilgilendirilmesi lâzım. YÖK, bir genelge yayımlayarak öğretim üyelerinin ilk derslerde öğrencileri disiplin hükümleri konusunda bilgilendirmesini talep edebilir. Bu bilgilendirme, zaten bütün öğretim üyelerinin meslekî sorumluluğu içinde yer alıyor. Daha ötesi, başkasının hakkına hukukuna saygı göstermek ahlakî bir ilke olarak her vesileyle tekrarlanmalı. Yoksa? Bu hakka saygı gösterilmeyen üniversitenin öğretim üyesi kadrosunu, bu suçun sorumlusu olarak ilan etme hakkınız doğar. Görünen o ki, ODTÜ hocaları bu ağır ahlakî vebalin altına girmiş durumdalar.Üniversite öğrenciliğimi, öğrenim özgürlüğünün bütünüyle ortadan kalktığı şartlarda tamamladım. Tek tesellim, Mülkiye gibi bir mektepte hocaların hakkı gasp edilen öğrencilere sahip çıkmalarıydı. Yıllardır hocalık yapıyorum, profesör unvanı alalı 15 yılı geçmiş. Çok iyi biliyorum ki, bir üniversitede, bir fakültede, bir bölümde tek bir öğretim üyesi bile bir hak ihlalini önleyecek güçtedir. Bir hoca, bir tek kişinin haksızlığa uğramasını mesele yaparsa, herkesi ayağa kaldırabilir. Haksızlığı yapanlara da dünyayı zindan edebilir. Hocalara tanınan bilimsel özerkliğin, akademik güvencelerin aslî gerekçesi de zaten budur. Şayet bir üniversitede yaygın hak ihlali yaşanıyorsa, işte o zaman tek tek bütün hocalar sorumludur. ODTÜ hocalarının, önce bir özeleştiri yapması, sonra da gereğini yerine getirmeleri lâzım. Ağır bir vebal altındalar: Öğrencilerin öğrenim özgürlüğünün ihlal edildiği bir üniversitede görev yapıyorlar..
↧