Toplumda ne kadar mutsuz topluluklar bırakırsanız o kadar ülkenin karıştırılmasına fırsat tanımış olursunuz.Mesele Alevi-Sünni meselesi olmaktan daha çok özgürlük meselesidir, farklı kesimler arasında irtibatın kesilmesi meselesidir. Devlet hiç kimseye ya da hiçbir topluluğa bir kimlik dayatması yapamaz. Kimlik tanımlama isteği eski devletin Jön Türklerden devraldığı jakobenist tavırdan başka bir şey değildir. Vatandaşlar kendisini nasıl tanımlıyorsa devletin de bunu kabul etmesi, başkasının can ve mal güvenliğini tehdit etmeyen taleplerini karşılaması, en azından engel olmaması gerekir.Yani bir takım insanlar kendilerini cemevinde mutlu hissediyorsa, orada dini duygularını daha iyi tatmin ettiklerini düşünüyorsa devletin buna karşı bir argüman geliştirmesinin haklılığı olamaz. Bazı vatandaşlarının dini müessese olarak cemevini ya da başka bir yeri görüyor olması onun kişisel özgürlük alanına girer. Devletin konuya ‘yok, öyle değil böyle’ gibi bir anlayışla yaklaşması, yıllardır yapageldiği gibi herkese bir kimlik tanımlaması, herkesi kendi isteğine göre şekillendirme hedefinin bir yansımasıdır. Bu açıdan baktığımızda bazı Alevilerin cemevi talebi bir özgürlük ve insan hakları talebidir. Bir ülkede huzursuz insanların olması tabii ki kaçınılmazdır ancak huzursuz topluluklar biriktirmek, ülkeyi oluşturan kitleler arasından bazılarının huzursuzluk sebeplerine kayıtsız kalmak, kendi içinde büyük riskler barındırıyor.Diğer açıdan baktığımızda ise Alevilik-Sünnilik meselesi ülkeyi en kolay karıştırma yoludur. Dolayısıyla bunun üzerinde büyük bir dikkatle durulması gerekiyor. Bu toprakları çok iyi analiz eden sosyal mühendisler, üzerine en kolay senaryo yazılacak konu olarak hep Alevi-Sünni meselesini görmüş, ne zaman ülkede olağanüstü şartlara ihtiyaç duyulsa hemen Alevi-Sünni kavgasına başvurmuşlardır. Ülkeyi 12 Eylül darbesine hazırlama sürecinde yaşanan Çorum ve Maraş katliamlarının, 90’lı yıllardaki Madımak katliamının, Gazi olayları gibi onlarca olayın nasıl bir olağanüstü hal çabaları için tertip edildiğini hatırlayacaksınız.Ankara’da Hacı Bektaş Veli Kültür Eğitim Sağlık ve Araştırma Vakfı ile Cem Vakfı tarafından yürütülecek Cami-Cemevi projesi de Türkiye için böylesine kritik bir meseleye merhem olma çabasıdır. O bakımdan son derece hayati ve önemli bir girişimdir. Üstelik böyle bir adım, ne Alevileri Sünnileştirme girişimi ne de Alevilere Aleviliği öğretme girişimidir. Bu, toplumun önemli bir kesiminin mutsuzluğuna sebep olan bir konuda adım atılmasıdır ve Alevilerle Sünnilerin birbirini tanımadan karşılıklı huzursuzluk biriktirmesinin önüne geçme çabasıdır. Bu girişimi başka bir şekilde yorumlamak, öncelikle Alevilere karşı büyük bir saygısızlıktır ve onları her rüzgârda savrulacak bir kesim olarak görmenin itirafıdır. Ayrıca Alevilerle Sünnilerin diyalog kurmaları için başlatılan her çabayı Sünnileştirme adımı olarak gösterme gayretini de anlamak mümkün değil. Cami ile cemevini aynı avluda buluşturmak, en nihayetinde Sünnilerin cemevini görmelerini sağlar ve anlamsız korkular beslemesine gerek olmadığını ortaya koyar. Böyle bir proje, toplumun iki önemli kesimi arasındaki diyaloğu da artırır.Cami ve cemevinin aynı avluya bakması toplumsal barış için gerekli olan diyaloğu hem artıracak hem de toplumun önemli bir kesiminin talebi karşılanmış olacak.
↧