Cami-cemevi projesi, Alevîlerin “eşit haklar” talebini karşılayan dev gibi bir adım. Alevilik, dışlanmak veya yok sayılmak yerine, Sünnî inanç ile eşit statüde saygın bir mevkiye yerleştiriliyor.Birlikte, yan yana ve aynı avlu içinde. Yanında da aşevi. Selamlaşmak, konuşmak, birbirini tanımak ve duvarları yıkmak için ne kadar ideal bir vasat. İnançlar sembollerle yaşar. Aynı mekânda caminin ve cemevinin birlikte yer alması, sembollerin ötesine geçerek Alevî sorununun somut bir mekâna yansıyan çözümü demek. Bu projeye, Sünnî kesimden herhangi bir itirazın gelmemesi bile tek başına Türkiye’de kat ettiğimiz uzun mesafenin önemli işaretlerinden biri. Ama yine de karşı gelenler çıkıyor. Varlıklarını, Alevîliğe değil, Alevî sorununun çözümsüzlüğüne bağlayanlar bu güçlü çözüm adımını durdurmak için şiddet yüklü protesto eylemlerine girişiyor. “Bu projenin nesine karşısınız?” sorusuna verdikleri hiçbir cevap yok.Sekiz aydır, PKK’nın döktüğü kan durdu. Çözüm denilen şey, kendi mecrasında emin adımlarla ilerliyor. Kürtler rahat bir nefes alıyor; Güneydoğu yaşanacak bir yer haline geliyor. BDP’nin oyları artıyor. BDP’li politikacılar da, özellikle bölge halkı da durumdan memnun. Ama şiddetin durmasından rahatsız olanlar var. Neden? Çünkü varlık sebepleri ortadan kalkıyor. Mide sancıları içinde kıvranıyorlar. Zaten durmuş olan geri çekilmeyi durduruyorlar. Büyük kentlerde kitlesel şiddet çağrıları yapıyorlar. Küçük gruplar sokaklara dökülüyor. Kitlesel şiddet başlıyor.Düşmanlıkla, şiddetle ve kanla var olabilen parazitler bunlar. Varlıkları düşmanlığın, şiddetin devam etmesine bağlı. Başka bir dünyaları, bağımsız bir hayatları yok. Başka bedenlerle, başka hayatlarla nefes alıp verebiliyorlar. Sorunlar çözüldükçe iyot gibi açığa çıkıyorlar. Açığa çıktıkça marjinalleşiyorlar.Siyasal alanda, bir tür toplumsal patolojinin yansımalarının olması doğal. Bireyler başkalarına zarar verecek derecede ruhsal hastalığa düçar olduğu zaman, kliniklerde demir parmaklıklı koğuşlara konuluyor. Kendilerine zarar verecek durumda olanlara, onu hareketsiz bırakan deli gömleği giydiriliyor. Bir de tek başına gayet sakin olan insanların, bir araya geldiklerinde birbirlerinden cesaret alarak başkalarına toplu halde zarar verme eğilimleri var. Toplumsal patoloji dediğim bu. Sosyal psikoloji veya kitle psikoloji bu tür sapkınlıkları konu edinip, sebeplerini anlamaya ve doğal olarak bu psikolojinin ürettiği kitle şiddetini engelleyecek yollar bulmaya çalışıyor. Tek başına gayet normal bir kişiliğe sahip bir birey, bir grubun içinde bambaşka bir kişilik düzeyine geçiyor. Yakıyor, yıkıyor ve öldürüyor. Linç hadiseleri bu durumun tipik örneği. Kitle galeyana geliyor ve ne olduğunu doğru dürüst anlamadan birinin “vurun, öldürün” çığlığı ile bir insanı paramparça ediyorlar. Sakinleştikleri zaman yaptıklarını sanki seyrettikleri bir film gibi hatırlıyorlar. Bu toplumsal hastalığın önüne geçecek, tedavi edecek bir yöntem henüz geliştirilmedi. Kimseyi, on dakika sonra bir kitlesel şiddet eylemi içinde yer alıp başkalarına zarar vereceği için psikiyatri servisine yatıramazsınız. Elinizde iki araç var. Birincisi, sebeplere eğilip eğitim veya medya politikaları ile kitlesel şiddeti besleyen dinamikleri kontrol altına almak. Toplumda biriken öfkeyi veya nefreti boşaltacak politikalar geliştirmek. İkincisi ise, son dakikada başlayacak olan şiddet fırtınasının önüne dikilen polis şefinin becerisine ve birikimine güvenmek. Aldığınız tedbirler, bulduğunuz çareler toplumsal patolojiyi, sizinle çıkarları çatışan yabancıların istismarına engel olamıyor.Bir canlının bedeninde açılan yara parazitlere bir hayat alanı açar. Parazit yaraya yerleşip, kan emmeye başlar ve orada bir koloni oluşturur. Bizim hâlâ kanayan yaralarımız var; ve onları tedavi etmek için uzun süreli tedaviler lazım. Tedavi ilerledikçe parazitler açığa çıkıyor ve marjinalleşiyor. Demek biraz daha zaman ve sabır gerekiyor.
↧