Demokratikleşme paketinin kamuoyunda oluşturduğu beklenti, AK Parti iktidarı için büyük bir fırsat. Türkiye için de. Atılabilecek adımların hepsi belli; lâzım olan tek şey cesaret. Başbakan’ın söylediklerinde bu cesaretin işaretleri var. Çıtayı, yani beklentiyi yüksek tutuyor ve cuma günü yaptığı konuşmada bir sürekliliğe işaret ediyor: “Bu reformları Türkiye’de şartlar oluştuğu; engeller, dirençler ortadan kalktığı için 11 yıllık zincirin bir halkası olarak gerçekleştiriyoruz.” Demokratikleşmeyi bir mimarî proje olarak tasavvur edin. Şayet bu paketten, “anadilde eğitim hakkı” ve “cemevlerine ibadethane statüsü” çıkarsa, demokrasinin kaba inşaatı aşağı yukarı tamamlanmış olacak. Ortaya sağlam bir omurga çıkınca, geri kalanı kolay. “Şartlar” olgunlaştı mı? “Engeller ve dirençler” ortadan kalktı mı? Bu soruların cevabını son 11 yılda aldığımız mesafeye, gündelik siyasetin keskin kutuplaşmasının uzağında, soğukkanlı bir pencereden bakarak verebiliriz...Toplum değişiyor, dönüşüyor; kendi hakkına, hukukuna ve özgürlüğüne sahip çıkmaya başlıyor. Siyaset ancak bu değişime ayak uydurduğu ve talepleri hukuk kurallarına raptettiği zaman demokrasi kurumsal olarak güçlü bir bünyeye kavuşuyor. Toplum talep etti ve AK Parti bu talebe cevap verebildiği için 11 yıldır iktidarda. Bugün çözmeye çalıştığımız Kürt sorunu, 2002’de ne durumdaydı? Alevîler kendileri için neleri hayal edebiliyorlardı? Hukukun giremediği kapalı kapıların, dokunulmazların adedi ne kadardı? 2010 yılına kadar boğucu bir askerî vesayet düzeni altında yaşadık. AK Parti, demokratikleşme adına doğru ve gerçekçi bir siyaset izledi. AB’yi arkasına aldı. Daha önemlisi, kamuoyu desteğini çoğaltarak sağladı. Esnemesi gereken yerde esnedi, dik durması gereken yerde dik durdu. Darbe örgütlenmeleri ve teşebbüsleri arasında yoluna devam etti. 27 Nisan’da pes etmedi, seçime giderek önünü açtı. Muhtıra, sandıkta hüsrana uğradı. 12 Eylül referandumu ile toplumsal talep demokrasiye kritik güvenceler sağladı. Bugün “Diktatör Erdoğan” suçlamasına takılıp demokratikleşmede geldiğimiz düzeyi göz ardı edemeyiz. Seçim olsa, AK Parti iktidarı değişse, işbaşına gelecek yeni hükümet son 11 yılın çetin mücadelelerinin eseri olan bir demokrasinin rahatlığı içinde ülkeyi yönetecek.Bu yüzden muhalefetin, daha paket açıklanmadan takındığı keskin tavrı, 12 Eylül referandumundaki kutuplaşmaya benzetmek mümkün. BDP paketi önemsemediğini, içerik hakkında bilgisi olmadan ilan etti. CHP sözcüsü paketi “Erdoğan’ın ihtiraslarının eseri” olarak niteledi; benzer bir niteleme “bombalı paket” lafıyla MHP sözcüsünden geldi. Muhalefetin tamamının 12 Eylül referandumu gibi AK Parti’nin karşısında yer alacağı şimdiden belli. Hükümetin avantajı ise doğrudan bu muhalefet. BDP, çözülmüş bir Kürt sorunu ile kendi muhatap kitlesinin uzağına düşecek. CHP, demokrat görünme adına önüne gelen bir fırsatı tepmiş olacak. MHP için sorun yok. Demokrasinin sorgulandığı, özgürlük taleplerinin yoğun bir şekilde dile getirildiği konjonktürde AK Parti’nin demokrasi standartlarını geliştirmesi, muhalefet karşısında stratejik bir hamleye dönüşebilir. AK Parti’nin demokrasi standartlarını bir anda yükselten bu hamlesi, “diktatör” eleştirilerini, Gezi ideolojisini boşlukta bırakabilir. Anadilde eğitim hakkına, Alevilerin eşitlik taleplerine yer veren bir paket, Türkiye’de yepyeni bir dönem başlatabilir. Dikkatlerden kaçmasın, paket devleti siyasî olarak küçültecek. Devletin belirlediği, taraf olduğu ve müdahale ettiği alanların ve sorunların azalması, demokrasinin kolay serpileceği bir iklim oluşturabilir. Bazı hakları tanıma yetkisinin artık devlette olmaması lâzım. Bu yüzden Erdoğan’ın hakları “teslim etme” vurgusu çok önemli. “Türkiye demokratikleşebilir mi?” sorusunun cevabını ancak halk verebilir. Halk istiyor, hükümet şartların olgunlaştığını söylüyor. O zaman çok şey bekleyebiliriz.
↧