Türkiye uzun zamandır hükümetin açıklayacağı demokratikleşme paketini konuşuyor.Terör meselesi dahil pek çok meselenin çarpanı olmasından dolayı bu paketin kamuoyunda bir hayli ilgiyle beklendiğini söylemek mümkün. Henüz pakette tam olarak nelerin olduğunu bilmesek de içeriğiyle ilgili dışarı sızan pek çok haber gündeme geldi. Paketle birlikte özel okullarda Kürtçe serbestisinin olacağı ve ‘q, w, x’ gibi harflerin kullanılmasına imkan sağlanacağı, kamuda başörtüsü özgürlüğünün yasal tedbirlerle güvence altına alınacağı, cemevlerine statü verilip dede ve cemevi çalışanlarına maaş bağlanacağı konuşuluyor.Fiilen uygulanmıyor olsa da şapka takma mecburiyetinin kaldırılacağı, Tunceli şehir isminin Dersim diye değiştirileceği de pakette yer aldığı söylenen ve kamuoyunun çok ilgisini çekebilecek konular arasında görünüyor. Heybeliada Ruhban Okulu’nun yüksekokul düzeyinde açılmasına izin verilmesi, Süryaniler için çok önemli bir ibadethane olan Mor Gabriel Manastırı’na ait arazilerin iade edilmesi de uluslararası dünyadan olumlu tepkiler alacak düzenlemeler olabilir.Paketin en çok tartışılacak konularından birisi de yüzde 10’luk seçim barajının aşağı çekilme ihtimalinin bulunmasıdır. Hatta bu konuyu çözebilmek için seçim sisteminin değiştirilmesi, daraltılmış bölge modelinin getirilmesi de konuşulan konular arasında. Hasılı kamuoyunda daha önceleri sıkça tartışılan pek çok meselenin paketin içine dahil edildiği anlaşılıyor.Peki “Türkiye’de bir seçmen olarak hükümetin açıklayacağı demokrasi paketinden siz ne beklersiniz, nasıl bir şey çıksa sizi mutlu eder?” diye bir soru sorulsa ne cevap verirdiniz? “Türkiye’deki hangi tavır, hangi yasa, hangi gerçeklik demokrasinin önünde büyük bir engel olarak duruyor?” diye sorulsaydı ne derdiniz? Bana sorsalardı, Türk demokrasisinin önündeki en büyük engelin ‘ötekileştirme’ ve ‘dışlama’ olduğunu söylerdim. Yani bir ülkede birilerinin sırf aidiyetlerinden dolayı dışlanmasını, soruşturma ya da takip altına alınmasını, devlet dairelerinden uzaklaştırılmasını Türkiye’nin en büyük problemi olarak gösterirdim. Çünkü bu ülkenin sessiz çoğunluğu yıllarca buna maruz kaldı. İmam-hatipli olmaya büyük bir suçmuş muamelesi yapıldı. Yakınlarından başı örtülü olanlar devlet dairelerine hele de önemli görevlere getirilmedi. İstihbarat teşkilatları şaki takip eder gibi bu insanları takip edip üstlerine gammazladı. Oysa bu isimler yasalarda yazan hiçbir suçu işlememişlerdi. Aksine vatana, yasalara çok daha bağlıydılar ve kamu malını korumada çok daha titiz davranıyorlardı. İşinde son derece başarılı olmak, hiçbir kriminal olaya karışmamak onların dışlanmasının, işinden atılmasının önüne geçmedi. Özellikle 28 Şubat sürecinde bu tarz tasfiye hayasız bir hale dönüştü.Yeni demokrasi paketinde bir seçmen olarak böyle bir maddenin olup olmadığına bakacağım. Yani, ‘bu ülke vatandaşlarından hiç kimse işlemediği suçun cezasını çekemez, hiç kimse aidiyetinden dolayı istihbarat teşkilatlarının fişlerine giremez, kimse taşıdığı kimliğinden dolayı tasfiyeye maruz bırakılamaz’ diye bir maddenin var olup olmadığına dikkat edeceğim. Çünkü bu ülkedeki en temel problem ve sıkıntı kaynaklarından birisi de halen, insanların işlemedikleri suçların cezasını çekmesidir. Tabii bir de söylenen sözlere değil, uygulamaya bakmak lazım. Sözler, güzel ve demokratik olabilir ama uygulamanın nasıl olduğunu görmek mühim. m.kamis@zaman.com.tr
↧