Türkiye’de ve yurtdışında hâlâ dikkatler en çok Suriye savaşının siyasi ve askeri yönlerine odaklanıyor.Oysa komşu ülkelerdeki Suriyeli göçmen sayısının devasalığı, tüm evsahibi ülkelerin yetkililerini yakın gelecekte daha da fazla Suriyelinin kaçacağı ve sığınacak yer arayacağı öngörüsüyle halihazırdaki politikalarını gözden geçirmek zorunda bırakıyor. Neyse ki, uluslararası toplum, bu durumun giderek ayırdına varmaya başladı. Türkiye örneğinde, sınırda 600 bin Suriyeli göçmen var, 200 bini göçmen kamplarında, 400 bini kampların dışında yaşıyor. BM tahminlerine göre, Türkiye yıl sonunda 1 milyon Suriyeli göçmene evsahipliği yapacak.Ufukta çatışmaların sonu gözükmez, mali kaynaklar suyunu çeker ve özellikle sınır bölgelerinde toplumsal gerilim tırmanırken, Türkiye’nin konukseverliğinin sınırları olup olmadığı sorusu ortaya çıkıyor. Türkiye’nin topraklarındaki göçmen sorununu etkin ve insani biçimde yönetmeye devam edebilmek için ne yapması gerekiyor?Önde gelen küresel düşünce kuruluşlarından Washington’daki Brookings Enstitüsü ile eski büyükelçi Özdem Sanberk’in yönetimindeki Ankara merkezli Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu’ndan (USAK) araştırmacılar, geçen hafta yayımladıkları ve sahadan sağlam kanıtlarla destekledikleri raporda işte bu soruyu yanıtlamaya çalıştı. Rapor, özellikle Türkiye’nin geleneksel olarak kendini dışarıdan yardım ve tavsiyeye kapatmaya eğilimli olduğu meselelerde daha sık görmemiz gereken türden Türk ve yabancı uzman işbirliğinin alkışlanası bir örneğini oluşturuyor. Raporun ele aldığı pek çok konu başlığından, ben, burada sadece biri üzerinde duracağım: Türkiye ile uluslararası bağışçılar ve uzman sivil toplum kuruluşları (STK’lar) arasında daha iyi işbirliği ihtiyacı.Bir süredir, Türkiye ile uluslararası toplumun Suriyeli göçmen sorunuyla baş etmek için güçlerini birleştirememesi gibi tuhaf bir durumla karşı karşıyayız. Bir yandan Türk yetkililer, kapasitelerinin mali ve organizasyonel sınırlarına ulaştıklarını ve uluslararası toplumun ilave fon sağlamasını beklediklerini vurgulayıp duruyor. Diğer yandan AB ve diğer potansiyel bağışçılar, bunu yapmayı istediklerinin ama bir şartları olduğunun altını çiziyor: Türkiye’nin uluslararası STK’lara daha fazla rol vermesi gerekiyor, zira şeffaflık ve liyakatten kaynaklanan sebeplerden, fonlar bu STK’lar üzerinden kanalize ediliyor ve doğrudan Ankara’ya teslim edilemiyor.Çoğu vakada olduğu gibi burada da her iki tarafın haklı olduğu yanlar var. Türk hükümeti Suriyelilere yardım için 2 milyar küsur dolar harcadığını rapor etti ki, buna sağlık masrafları ve belediyeler ile Türk STK’ların harcamaları dahil değil. Halihazırdaki ve gelecekteki göçmen nüfusunun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bu rakamın muhtemelen ikiye katlanması lazım. Tabii bundan uzun vadede sürdürülemeyecek bir mali yük ortaya çıkıyor. Brüksel ve başka yerlerden acilen uluslararası mali destek talep etmek, gayet makul ve mantıklı. Taş kalpli ve varyemez bir seyirci olarak tasvir edilmekten hoşlanmayan AB de, haklı olarak şunu vurguluyor: Üye devletleriyle birlikte bölgedeki en büyük bağışçı olan birliğin verdiği insani yardım neredeyse 2 milyar Euro’ya ulaştı.Raporun yazarları ise hem Ankara hem Brüksel’e, anlaşılabilir, ama pek yardımcı olmayan karşılıklı suçlamaları artık aşmalarını tavsiye ediyor. Türk hükümetini, uluslararası STK’ların devletin öncülüğündeki yardım programlarını tamamlayacak kaynak ve uzmanlık getireceğini kabul etmeye çağırıyorlar. Ankara’nın daha fazla dayanışma ve yük paylaşma isteme tarzını da değiştirmesi gerekiyor. Raporda “Türk hükümetinin, suçlayıcı-utandırıcı söyleminden, hem daha yapıcı hem de daha gerçekçi bir anlatıya geçmesi kritik önemde” deniliyor. Türkiye’nin sadece var olan programlar için para istemek yerine taleplerini ortaklık, işbirliği ve ortak girişimler çerçevesine oturtması gerekiyor. Uluslararası bağışçılar ve STK’lar da, Türk hükümetinin onların faaliyetlerini denetleme sorumluluğu dahil olmak üzere, Türk yasalarına ve güvenlik endişelerine saygı göstermeye davet ediliyor.Umalım da, iki saygın kurumun bu zamanında müdahalesi, Türkiye ile dış dünya, bilhassa AB arasındaki kördüğümü çözmeye yardımcı olsun. Yazarların isabetle belirttiği gibi: “Bu, Türkiye ile AB’nin faydasına olmakla kalmayacak, bilhassa Suriye krizinin kurbanları açısından önem taşıyan olumlu sonuçlar verecek.”
↧