Her şey sınavda başarılı olmak için. Münker-Nekir meleklerinin soruları çok zorlu; üstelik daha sonun sadece başlangıcı.Bütün hayatınızı bu sorgulamalardan hakkıyla geçebilmek için zorlu bir sınav olarak yaşamak en doğrusu. Hayatın kendisi ve her aşaması başlı başına bir sınav. Eskilerin dediği gibi: “Dünya bir imtihan yeri”. Sürekli bir sınavda olduğunuz duygusu ile yaşadığınız zaman mecburen dersinize iyi çalışıyorsunuz.İki tür sınav var. Biri sadece seviyenizi ölçüyor. Diğeri aynı zamanda yarışma sınavı adıyla, başkalarına göre nerede olduğunuzu belirliyor. Seviyeniz ölçülecek ve aynı şartlarda sınava girdiğiniz rakiplerinize göre sıralanıp değerlendirileceksiniz. İşin içine rekabet girince, en iyi olma yarışı başlıyor. Bu dünya hayatında yarışma sınavı yapılmıyor. Cennet’in kontenjan sınırlaması yok. Siyaset ise bir yarış; seçimler de yarışa giren her parti için bir sınav. Ve 30 Mart’ta bütün partiler için zorlu, kritik bir yarışma sınavı var. Sandık, partiler için sınav günü.İçine fena bir şekilde yuvarlandığımız dershane tartışmasının tam göbeğinde de sınav sistemi bulunuyor. Hükümet nihayet sorunu kapalı kapılar arkasında çözmek yerine, paydaşlarla müzakere sürecine bağlamaya karar verdi. Sakin bir şekilde meseleyi teşrih masasına yatırmak için önemli bir fırsat. Bülent Arınç’ın bu sefer Hükümet Sözcüsü sıfatıyla bu konuda yaptığı açıklamada yer alan şu cümle, kitabın tam ortasından konuşmak için yeterli. Dershanelerin kapatılması gereğini şöyle bağlıyor: “Artık nitelikli eğitimi okullarımız vermeli, ilave bir tedbiri başkaları vermemeli. Aileler bu külfetten kurtulmalı.” Meselenin gerçekten özü, hepimizin üzerinde mutabık olması gereken ana fikir işte bu. Yani? Dershanelerin verdiği eğitimi okullar verebilse, sorun kalmayacak. Öyleyse? Sorun nerede? Okullar neden “nitelikli eğitim” vermiyor? Versinler; onları tutan kim? Bugünün tartışmasına buradan tutacağınız ışık: Dershaneler kapatıldığı zaman okullar anında “nitelikli eğitim” vermeye mi başlayacaklar? Peki dershaneleri kapatırken okulların “nitelikli eğitim”e geçişi için bir hazırlık yapan var mı? Suçu bütünüyle okullara ve bu okullarda görev yapan öğretmenlere yıkmak doğru değil. Mesele okullarda oluşturduğunuz eğitim sisteminin tamamıyla dışında iş gören sınav sisteminde. İlk kabahat yine de eğitim sisteminin. Öğretmenlerimizin öğrencileri değerlendirmesine itibar etmiyoruz. Onların verdiği notlara güvenmiyoruz. Bu yüzden bir üst seviyeye geçişte başarıyı, onların notları ile değil, merkezî bir sınav sistemi ile ölçüyoruz. Böylece, eğitimin tamamlayıcı unsuru olan sınavı, okulların dışına alınca, eğitimi de okullardan almış oluyoruz. Eğitim sisteminin düzenleyici gücü ve merkezi, Bakanlık veya Talim Terbiye değil, merkezî sınavı yapan kurum oluyor. Dünyanın en nitelikli eğitimini verseniz durum değişmez. Sınav sistemi değişmedikçe, eğitimin ağırlığı okullara kaymayacaktır. Dershaneleri kapattığınız zaman var olan talep, mutlaka kendi yolunu bulacak ve bir şekilde karşılanacaktır. Nitelikli eğitime dershaneler mi engel oluyor?Dershane kapatma projesini işte bu yüzden eğitime değil, siyasî alana ait bir tasarruf olarak değerlendiriyoruz. İki ihtimal: Ya hükümet, Arınç’ın ifade ettiği gibi, dershaneler kapanır kapanmaz eğitimde bir nitelik sıçraması gerçekleşeceğine inanıyor; ya da kimsenin bilmediği veya kimseye açıklayamadığı bir başka hesabı var. Eğitim, uzun soluklu emeğin ve öngörülerin konusu; bu alanda sihirli çözümlere yer yok. Ancak ortaya siyasîleşmiş bir tartışma konusu çıkınca hemen o konu etrafında kamplar oluşuyor. Bu vesile ile eğitim konusunun ne kadar cahili olduğumuz ortaya çıkıyor. Dershane nasıl bir siyasî ayırım gerekçesi olabilir; dershaneden yana olanlar ile karşı olanlar gibi bir kutuplaşma yaratılabilir? Meseleyi bir rant veya çıkar kavgası olarak görmek veya göstermek de, bir sınavdan geçmek değil mi?
↧