İnsanın Müslüman olduğunu beyan etmesi ve (bu beyanı esnasında âlemlerin Rabb’i olan Allah’a hamd etmesi, yani “Elhamdülillah Müslüman’ım”) demesi evrensel bir sorumluluk getiriyor.Eli kalem tutan, toplumsal hayata yararlı olmaya, hakikate hizmet etmeye odaklanmış kişiler için bu daha da geçerli. Bu sorumlulukların bir tanesinden örnek verelim: Müslüman’ım diyen biri; önceki tüm peygamberlere ve onların mesajına inanıyor ve inanmaktan öte sözgelimi İsa (as) olup göğe yükselmenin veya göklerin melekûtuna erişmek için ikinci kez doğmanın mana kabuklarını bir bir soymayı da taahhüt ediyor demektir.Aynı şekilde Musa (as) olup mesela Tuva vadisinde yalınayak kalmanın, paramparça olan dağı görünce bayılmanın sırlarında gezinmiş olması da gerekiyor. Müslüman olmak; ateşin yakacak bir şey bulamadığı İbrahim (as) olmanın, Yunus (as) olup balığın karnından çıkmanın ya da ashab-ı kehf olup uykuyla ölüm arasında bir tür ‘stand by’ konumunda çok uzun yıllar boyunca beklemenin iç manalarında derinleşmeyi de getiriyor biz ikrar sahipleri için.Hızır’ın (as) hayat suyunu bulmasının bir çeşit kimyasal çözelti olmadığını idrak etmek de, Meryem’in ‘ruhullah’ denilen İsa’yı doğurmasının gerçeğine yaklaşmak da, meleklerin ve İblis’in ancak kendisine ruh üflenmiş olan Âdem’e (as) secde etme emrini almasının anlam havuzlarında yüzmüş olmak da aynı ölçüde önemli hale geliyor. Bu örnekler binlerce sayfa devam edebilir elbet.Müslüman olmak, teslim olmak anlamında kullanıldığında zerreden küreye her canlı için geçerli bir tanım. Vücuda gelmiş her varlığın (donuklar dahil) Yaratıcı’sını hamd ile tesbih ettiği ayette bildirilmiştir. Her şeyin nâtık (konuşan) olması, her varlığın can taşıdığına delalet eder. Demek ki her şey asli tabiatı gereği Rabb’ini bilir, O’na hamd eder ve O’na teslim olduğu için de Müslüman’dır. Yaratılmışlar içinde sadece insanın teslim olduğu hakikate kendi iradesiyle şahitlik etmesi gerekiyor. Bu da ayette bahsedildiği gibi ‘nur tamamlanana dek’ upuzun bir yolculuk demek. Kısacası “Elhamdülillah Müslüman’ım” beyanı bizler için her şeyin başlangıcı.Biz Müslümanların tabiri caizse ‘davranış gereçleri’ olarak kullandığımız el, ayak, dil gibi uzuvlarımız eğer Müslümanlaşmıyorsa, tabiatımızdaki asli bilgi özümüzdeki ‘hakikat nuru’yla buluşamıyor demektir. Sırrın hakkıyla diri tutulması ve Allah’ın vaadi olan ‘nurun tamamlanması’ için ilk insandan bugüne seyr-ü süluk devam ediyor bu yüzden... Her birimiz bu devam ediş zincirinde bir halka olma sorumluluğu taşıdığımız ölçüde kendi nefsimizin yolculuğunu yapıyoruz. Nefsin mertebelerinden (nefs-i emmare’den levvame’ye, mülhime’ye vs...) geçebilmemiz, nihayetinde nefsimizi ‘ruh’ kılabilmemiz bıçak sırtı bir eğitim ve ömür boyu sürüyor.Okumak, sohbetlere iştirak etmek, infak etmek, dua etmek, cemaat olmak bazen insanın aşk ateşini uyandırmaya, uyandırsa da harlamaya yetmeyebiliyor. Aşk, nefisten ruha ‘miraç’ın aşamalarında harlanıyor sanırım ancak. Hakikate doğru -kalbin içinden- kanatlandığında... Şöyle diyorum: Nefsin mertebelerinde yükselme gayreti toplumsal adaletsizliklerle uğraşmaktan ibaret bir eğitim değil.İnsanın öğrendiklerini davranışlarında ve yaşantısında uygulaması hiç kolay değil oysa. Bizlere burada düşen pay, ‘afakta’ yani kendi dışımızda, misal toplumsal hayatta yaptıklarımızla ‘enfüste’ yani nefsimizde, kendi iç dünyamızda hissettiklerimizi ‘bir’ kılmaya gayret etmek olmalı herhalde. Bugünkü güncel tartışmalarımız bu anlamda bir turnusol bizler için. Nefsin bıçak sırtı tuzaklarına düşmekten kurtulamayanlarımız haklılığın dilini ‘kalp ahlâkı’yla konuşmaktan çok uzak kalabiliyor zaman zaman. Ve bu da aynı şekilde çoğunluk vicdanında aşkı, emeği, hizmet anlayışını değil, nefreti harlıyor, ayrışmaları körüklüyor.Bir önceki yazımda belirtmeye çalıştığımı bu açıdan da dile getireyim: Cemaat olmak, -ki hepimiz, kendi tanımımıza göre az ya da çok bir cemaatin veya cemaatlerin içindeyiz- hakikate hizmet yolunda bir araç değil de, amaç olmaya başlıyorsa, hangi topluluğa ait olursak olalım, aidiyetimizi kutsamaya başlar, toplu tavırlar almak adına nefsimize zulmettiğimizi fark edemez hale gelebiliriz. Kuşkusuz başka olumsuz yanları da var bunun. İnşallah devam edeceğim üzerinde düşünmeye... Evet, zerreden küreye her şey konuşuyor ve her şey şahitlik ediyor... Hakikate şahadet etmekte olan Müslüman ise bir yandan da kâinattaki her şeyle helalleşme gayretindedir öyleyse...
↧