Sivilin hayal kurma hakkı vardır; siyasetçi ise realist olmak zorundadır. Biz kızarız. Nefret etme hakkımız vardır. Darbe ülkesi Mısır’ın ürünlerini almama kararı da alırız, “Beşşar Esed’in elini sıkarsam elim kurusun” da diyebiliriz.Sivil olarak bizim adil bir dış politika talebinde bulunma, etik dış politika ütopyasından bahsetme hakkımız vardır. Hayallerimiz kimsenin haklarını kısıtlamaz zira. Devlet ve siyasetçi ise realist olmak durumundadır. Onlar hayal kuramazlar. Sözlüklerinde doğrular değil, menfaatler vardır. Evrensel doğruları bile milli çıkarların üzerine koyamaz devlet adamları. Memleket çıkarları her nasıl gerektiriyorsa öyle hareket ederler.Sivilken ben, “İmralı’yla konuşursam dilim büyüsün, ağzıma sığmasın” diyebilirim. Çünkü büyük resmin tamamını görme imkanım olmadığı gibi, böyle bir sorumluluğum da yoktur. Devlet ise konuşulması gerektiğinde konuşmazsa benim geleceğime ihanet etmiştir. Sivilken ben, meşru şiddet kullanımı hakkım kendi bedenim konusunda bile sınırlıdır. Devlet, şiddeti kullanması gereken yerde kullanmazsa beni, vatandaşını tehlikeye atmıştır.Devlet, kalbi hafif katıca, hafızası biraz zayıfça, gözü hafifçe âmâ, yaşlı bir kadın gibidir. Sivilin asla affetmeyeceğini affeder devlet; sivilin asla görmezden gelemeyeceği şeylere merhamet nazarıyla bakar; sivilin asla unutmayacaklarını unutur. Çünkü sivilin aklı geçmişe bakıp geleceği planlarken, devletin aklı geleceğe bakıp geçmişi yeniden yazar.Devlet bağırmaz.Devlet iğrenmez.Devlet köprü atmaz.Memleketin ekser kısmı sivildir. Sivile, hislerin galebe çaldığı mevcut atmosferde, bir gün gelecek Esed’le konuşacağız yeniden, El-Kaide terörüne karşı işbirliği yapacağız desek, halkın ekser kısmı kabul etmez. Ne var ki devlet bütün köprüleri atmamakla sorumludur. Adil olanın ne olduğunun önemi yok; cari olan durum şudur: Esed daha uzun yıllar makamında oturacak. Kader veya kaza onu makamından etse de Suriye’nin dümenine demokratik güçlerin geçmesi daha bir, belki iki kuşak ister.Bölgemizdeki hiçbir çatışma tarihi Fransız-Alman karşıtlığı kadar can yakıcı olmadı. Milli çıkarlar gerektiğinde bu iki devlet bir millet-üstü yapının içinde erimeyi kabullenebiliyorsa, bölgemizin çatışanları da bir gün gelir konuşur, bir gün gelir el sıkışırlar.Düşmancıl söylemler artık unutulmaya imkan vermeyecek ölçekte bir tarih oluşturmazlarsa, o tarihin yükü bireylere yüklenir ve o söylemler şahıslarla birlikte tarihe gömülürler. Devlet aklı böyle çalışır. Senin söylediklerinden kurtulamıyorsa devlet, senden kurtulmayı tercih eder.Uzak değil, birkaç sene içinde Suriye rejimiyle konuşmak durumunda kalacak Türkiye. Mısır’a da büyükelçi gönderecek. Şimdi dolaylı olarak desteklediği Suriye muhalefetinin bir kısmıyla köprüleri atacak, öbür kısmı ile rejim arasında köprüler kurmanın yolunu arayacak. Siviller, anlaşılabilir ama kabul edilemez sebeplerle eleştirecekler bu gelişmeleri. “Madem konuşacaktık, niye o kadar bağırmıştık?” diyecekler. Ama devlet, devlet ciddiyeti içinde üzerine düşeni yapacak. Bunu yapacağı için devlet diyoruz devlete; tek tek yapamayacağımız şeyleri yapabileceği için, tek tek yapmaya kalkıştığımızda anarşi denilecek şeyler, o yaptığında güvenlik ve düzeni sağlamak denildiği için...Eksik olsun! Ben konuşmam Esed’le. Ama devlete düşen, “Gün gelir...” düşüncesiyle kimseyle olan düşmanlığını asla geri dönülemez bir yola sokmamak; bir gün düşman olabileceği endişesiyle de kimseyle olan dostluğunu aşırıya kaçırmamaktır.Nebevi prensiptir. Eleştirecekler, bunu da düşünsünler.
↧