Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Selim İleri - Bizden ayrılanlar...

$
0
0
Geçen cumartesi, İstanbul’un tuhaf, bungun lodoslu gününde, çoğu kez olduğu gibi, Abdülhak Şinasi Hisar’ı andım. Yaşlandıkça sözcüklerini yitiren, “Benim güzel kelimelerim nerede?!” diye soran bu eşsiz İstanbul yazarını daha çok anıyorum.Ben de yaşlandıkça hemen her gün Abdülhak Şinasi’den gönlüme işlemiş bir duyuş, bir söyleyiş, bir hatırlayış... Geçen cumartesi Fahim Bey ve Biz durup dururken aklıma eldi. Fahim Bey İstanbul’da nerede yaşamıştı? O semti, o evi, o yıllardaki o İstanbul dünyasını Hisar nasıl tasvir etmiş, nasıl dile getirmişti?..Belki biraz ürkütücü ama, belleğimden uçup gitmiş. Fahim Bey’in yıldızı çabuk sönen maslahatgüzarlık serüveninden arta kalmış, âdeta gardıroplar dolusu elbiselerini hatırlıyordum; nice yıllar rüyalarıma girmiş, sonunda Mavi Kanatlarınla Yalnız Benim Olsaydın’ımda Melek Hala’nın saatlerine evrilmiş saatlerini hatırlıyordum yaşlı Fahim Bey’in.Ama bu kentin neresinde yaşadığını, sevgili eşiyle günlerini hangi evde usul usul bitirdiğini, tükettiğini, nihayet noktaladığını bir türlü çıkaramıyordum.Kitaplığımda birkaç Fahim Bey ve Biz var, sonuncusu Yapı Kredi Yayınları’nın, Fahim Bey ve Biz’lerin en eskisiyse Hilmi Kitabevi’nin yayını, 1955 tarihini taşıyor, yakında altmış yaşında olacak.Kapağındaki küçük bir yırtık, fakat hâlâ sapasağlam, tertemiz. Kim bilir ne zaman okumuşum, kırmızı kalemle bazı satırlarını, birçok bölümünü uzun uzadıya çizmişim, elim titrememiş. Çoktan sona erdi o düzgün çizgiler diyordum kendi kendime, uzak gözlüğümü çıkarmış, Hisar’ın ısrarla “hikâye” dediği bu harikulâde romanın sayfalarına başımı iyice eğmiş.Sonra o gün Fahim Bey ve Biz balkonda kaldı. İçeriye girerken, kitaplıktaki yerine koymayı unuttum. Bu yaşa geldim, bu savrukluktan kurtulamadım.Tuncay Özinel’den mesaj Akşam sekize geliyordu saat, askerlik arkadaşım Lütfü Şenkaya’ya bir şeyler anlatıyordum, cep telefonumdan bir mesaj okuyacaktım. Henüz açılmamış bir mesaj! Ne zaman gelmiş, uyarı sesini neden duymamışım? Yine, yaşlanışıyla şöyle bir görünüp kayboldu Fahim Bey. İçin için, ince sesleri artık pey duyamıyorum diyordum. Mesajı okudum:“Değerli ustamız Tuncay Özinel vefat etmiştir... Pazartesi saat 13.00’de Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’nde son kez sahneye çıkacak olan usta, ikindi namazından sonra Karacaahmet Şakirin Camii’nden defnedilecektir... Hepimizin başı sağ olsun...”Tuncay Özinel’in kendi cep telefonundan gönderilmiş mesaj. Hayli şaşırdım. Gerçi son yıllarda, epeydir, hemen hemen on yıldır görmüyordum Tuncay Özinel’i, haberleştiğimiz de yoktu. Fakat bir ay kadar önce telefon etmiş, her zamanki öfkeli, heyecanlı, telâşlı haliyle...... Daha oralara gelmemeliyim.Abdülhak Şinasi Hisar Fahim Bey ve Biz’e “Bir Ölüm Haberi”yle başlar:“Bir gün, gazetelerde, ‘Hazin bir vefat’ başlığı altında kısa bir fıkra çıktı: ‘Bursa eşrafından, eski maslahatgüzarlarımızdan, Tütün İnhisarı İdaresi mütercimi Ahmet Fahim Bey eceli mev’udiyle vefat etmiştir. Merhum her cihetle faziletli, hür fikirli, geniş bilgili, çok nezaketli, şahsına hürmet telkin ettirmiş ve dostları tarafından çok sevilmiş bir zattı. Vefatı zayiattandır. Mevlâ rahmet eyleye!’İşte, ölünün cesedi üstüne atılan birkaç kürek toprak gibi, hatırası üzerine kapanan birkaç satır yazı!”Elimde olmaksızın, gelen ve benim saatler sonra okuduğum mesajla Fahim Bey’in ölüm ilânı arasında yakınlıklar kurdum. Aslında, dört beş gün önce bizden ayrılan Nejat Uygur’u da düşündüm. Lütfü’ye söyledim de: Nejat Uygur Türkiye çapında ünlü bir aktördü. Günlerin boğucu siyasî söyleminde, onun ölümü handiyse sessizce geçip gitti...Abdülhak Şinasi şöyle devam eder:“O ölüyü bilmeyenlerden bu fıkrayı okuyanlar sanki ne duyarlar? Bir talihin ademe göçmesinden onunla alâkası olmayan ne anlar? Bir fâninin öldüğüne kimse şaşmaz ve kimse düşünmez ki o da kendisini ölümden bizim kendimizi sandığımız kadar uzak sanırdı.”Nejat Uygur’la Teşvikiye’de yıllarca karşılıklı oturduk. Nejat Bey’i o zaman sahnede hiç seyretmemiştim. Eşi ve oğullarıyla, inanılmaz düzenlilikte yaşayan, ölçüsünü hep koruyan, sessiz bir adam. Kocamustafapaşa’daki Çevre Tiyatrosu’na gittiğimizde gözlerime inanamayacaktım: Karşı apartmandan komşumuz Nejat Uygur sahnede bir havaî fişek olup çıkıyordu.Bütün bir tiyatro tek başına Nejat UygurBiraz geleneksel tiyatromuzdan, biraz Şarlo’dan esinli, eğitimli bu aktör, seyircisiyle öylesine gönül bağı kuruyordu ki, hayran kalıyordunuz. Tiyatro sanatını büyük bir alçakgönüllülükle her kesimden seyirciye sevdirenler arasında olduğunu hemen hissediyordunuz.Sonra, o gece, kuliste başka şeyler de öğrenecektim: Dekorundan, aksesuarından, kostümünden her şeyine, sahnede gördüklerimiz, Nejat Bey’in el emeğiydi. Yani bütün bir tiyatro tek başına Nejat Uygur! Artık örneği, benzeri kalmamış bir tiyatro eri; sahnede elbette başkomutan.Nejat Bey’in ölüm haberini aldığımda, ömründe ilk kez oyun izleyecek bir kişiye bile tiyatro sanatını bir anda sevdirecek yetenekteki son ustaların git git ne kadar azaldığını düşünmüştüm. O çizgide, çocukluğumda Muammer Karaca’yı izledim; sahnedeki duruşu, hali tavrı, mimikleri yarım yüzyıldır bende yaşıyor. Gazanfer Özcan’ı yıllar yılı bir mutluluk gibi izledim...Tuncay Özinel’e gelince, bu çizginin dışındaydı. Komedyendi ama bence gizli bir trajedyendi de. Tuncay’ı ilk kez hangi oyunda seyrettiğimi hatırlamıyorum. Ne var ki, televizyon için yaptığı skeçlerden birindeki Neron parodisini unutamam: İnanılmaz çılgınlıktaki bu televizyon Neron’u önce belki güldürüyor, ama sonra aklın öte yakasına geçenlerin ifadesi olup çıkıyordu...Onunla galiba, geçmiş zamanların televizyon kanallarından BRT için gerçekleştirdiği dizi dolayısıyla tanıştık. Necef Akra Uğurlu’nun güzelim Şen Dullar’ındaki berbat oyunculuğum Tuncay’ı yıldırmamış olmalı ki, kendi dizisindeki yazarı oynamamı istedi. Bunları hayal meyal hatırlıyorum. Yalnız şunu vurgulamalıyım: Birlikte çalıştığı insanların alınteri konusunda çok titizdi. Çekimden sonra beyaz zarfları, yapımcısı incelikle hemen verirdi.Bir gün bana yazdığı oyunu, Nice Yıllar’ı verdi. Fazlalıkları ortasında tektaş yüzük değerindeydi bu oyun: Unutulmuş, en yakınlarının bile ihanetine uğramış, yaşlı bir aktör, doğum gününü kutluyor. Eski tanışlar geleceklerini söylemişler, kimse gelmiyor; yaşlı aktör içkinin de etkisiyle, bütün bir gün telefonla aradığı o eski tanışların birer ikişer geldikleri sanısına kapılıyor. Artık tek kişi olmaktan çıkmış, sahnede hayli kalabalık eşdostun etine kemiğine bürünmüştür...Tuncay Özinel’in Yoğurtçu Park’ın karşısındaki bahçe katı evinde Nice Yıllar’a çalıştığımız günler bende acı tatlı anılar. Eserinin kısaltılmasına, kırpılmasına bir türlü katlanamıyordu. Okuma provalarında bin bir hüzünle gerçeği gördükçe, kendi çiziyor, taşkın bölümleri kendi atıyordu...Nice Yıllar’ı ben sahneye koydum. O günlerde bambaşka, hiç tanımadığım bir Tuncay Özinel’le çalıştım. Zor bir insandı, hırçın, öfkeli, çocuk gibi. Oysa o yalnız aktör, oyundaki aktör kendisiydi. Bence göz kama ştırıcı bir başarıyla Nice Yıllar’ın altından kalktı.Bir ay önce aramıştı, Nice Yıllar’ın tekrar sahnelenmesini istiyordu; bu kez ‘aktör’ün yerine bir ‘aktris’, Defne Yalnız. Buluşup metin üzerinde çalışacaktık. “Defne Yalnız da çok yaraşır Nice Yıllar’a” demiştim.Geçen cumartesi sonra o mesaj...

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue