Mısır, Brezilya, Endonezya vb. ülkelerde baş gösteren toplumsal patlamaların siyaset sosyolojisi açısından bizi getirdiği bir nokta var:Seçimle işbaşına gelen hükümetlere karşı kanuni zeminde örgütlenmiş siyasi muhalefetin yetmediği durumlarda yeni bir muhalefet biçimi ortaya çıkıyor. Elbette siyasi partiler demokratik parlamenter rejimin olmazsa olmaz unsurlarıdır. Ancak son birkaç yılda baş gösteren toplumsal patlamalar, pozitifi ve örgütlü negatif siyaset biçimlerini aşan yeni bir muhalefet seçeneğini ortaya çıkarmaktadır ki, buna “sosyal muhalefet” denebileceğini düşünüyorum.Adına “sosyal muhalefet” dediğimiz bu yeni muhalefet biçiminin birkaç özelliği öne çıkıyor: (1) Söz konusu muhalefet şiddet ve teröre başvurmak demek olan “negatif siyaset” değildir. Negatif siyaset konusunda bugüne kadar öne çıkmış olan örgütlerin içinde PKK başı çeker, ancak PKK’nın bu siyaset (silahlı) muhalefeti 40 bin kişinin hayatına mal oldu. (2) Sosyal muhalefet, kanuni zeminde teşekkül eden siyasal partiler kategorisinde de yer almaz. Başka bir deyişle sosyal muhalefet, bir siyasi parti gibi veya siyasi parti kimliğiyle ortaya çıkmaz. Bu yüzden iktidar partilerinin “siyasi partinizi kurun öyle gelin” demelerinin bir karşılığı yoktur, çünkü zaten siyasi parti değildir. (3) Sosyal muhalefet kalıcı siyasi taleplerden çok “konu odaklı” veya “mikro tepkiler” gösterir, “somut talepler”de bulunur. (4) Muhalefetinin amacı iktidar olmak değil, iktidarı bir yanlıştan vazgeçirmektir. Sesini duyurduğunda, talebi karşılandığında aktif muhalefete son verip asli ve tabii fonksiyonlarını devam ettirmeye döner.Bu da bize gösteriyor ki sosyal muhalefet ortaya çıkışı itibarıyla “siyasi” değil “sosyal”dir. Zaman zaman siyasi talep veya tepkilerde bulunuyorsa bu, temsilî demokrasinin krizinin sonucudur. “Temsil krizi” yanında demokrasinin salt siyasal çoğulculuğu tanırken sosyo-kültürel çoğulculuğa kapalı olması bu yeni muhalefeti kaçınılmaz kılmaktadır. Diğer önemli bir nokta iki seçim arasındaki yasama ve yürütme zamanını denetleyen iktidarlar bazen kendi asli seçmenlerinin rızası hilafına yasalar yapmakta, icraatlarda bulunmaktadırlar. Böylesi durumlarda milli iradeyi temellük ettiğini düşünen ve bunu açıkça ifade eden siyasal iktidar, rejimin asıl sahibi halka da meydan okuyabilmektedir.Bu kavramsal çerçeveden son birkaç ayda Türkiye’de de yaşanan olaylara baktığımızda sosyal muhalefetin ana ve yavru siyasi muhalefetlerden daha etkili olduğu, iktidara geri adım attırdığı görülür. Kişisel olarak dikkatli bir biçimde “Gezi Parkı” dolayısıyla ortaya çıkıp kısa zamanda çığ gibi büyüyen sosyal tepki ile bu meşru ve haklı tepki üzerine konan, bunu istismar eden “Taksim olayları”nı birbirinden ayırmak gerekir, diye düşünüyorum. Gezi Parkı, hükümeti park dolayısıyla giriştiği düzenlemeden vazgeçirme, sayıları belli kartellerin orta sınıfa ve esnafa karşı saldırı ve tasfiye aracı olan AVM ve kışla yapımına tepkiydi. Kamu otoritesi geri adım atınca Gezi amacına ulaştı, tepki verenler evlerine çekildi; Taksim ise hükümeti şiddet ve komplolarla devirme girişimiydi, gayri meşruydu. Brezilya’da otobüs fiyatlarına yapılan zamlar geri alındığında gösteriler durdu. Belki 1. Tahrir de böyle bir tepkiydi; 2. Tahrir Gezi Parkı’nın Taksim tarafından suistimal edilmesi gibi darbeciler tarafından istismar edildi.Bizim Sünni gelenek ve Türkiye’nin son yüzyıllık siyasi hayatı açısından ilk defa mütedeyyin insanlar büyük bir şevkle destek verdikleri bir iktidara (AK Parti) “dershaneler” meselesi dolayısıyla tepki veriyorlar. Tepkileri konu odaklıdır, somuttur ve düzenlemeden vazgeçilmesi talebine yöneliktir. Ancak diğerlerinden farkı tepki ülkenin derin geçmişi olan “sosyal Müslümanlık” tarafından yürütülmektedir. Bu Osmanlı’nın son dönemlerinden bugüne kadar yaşanan siyasi tarihte ilk örnektir; sosyal Müslümanlık “konu odaklı (dershane)” sosyal muhalefet yapmaktadır. İkinci özelliği de dikkat çekicidir: Ebu Hanife ile başlayan “sivil ulema” geleneğine bağlı olarak ortaya çıkan; “konumu”nu İslam’ın ana referanslarına (Kur’an ve Sünnet), İslam’ın bilgi ve fikir elde etme usulüne ve Sevad-ı azam’a bağlılıktan alan bir zat (Hocaefendi) tepkinin arkasında durmaktadır.
↧