Quantcast
Channel: ZAMAN-YAZARLAR
Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Beşir Ayvazoğlu - İbn Sina'dan Süheyl Bey'e mektup

$
0
0
Geçen haftaki yazımda, Saltukname’den iktibaslarla, Türklüğün etnisitenin ötesinde bir üst kimliği ifade ettiğini anlatmaya çalışmıştım.Hekimliğinin yanı sıra, seçkin bir ilim ve kültür adamı olan Prof. Dr. Aykut Kazancıgil, bu vesileyle, babası Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil’in “İbn Sina’dan Ord. Prof. Dr. Süheyl Ünver’e Mektup” başlığını taşıyan, nasılsa gözden kaçmış bir yazısını gönderdi. Tıp Yolunda Yılbaşı adlı yıllığın 14 Mart 1956 tarihli sayısında yayımlanan çok hoş bir yazı... Süheyl Ünver, İbn Sina hakkında çok yazıp çizmiş bir hekim ve tıp tarihçisidir. Merak edenler, Aykut Kazancıgil’in Gülbün Mesara ve Ahmet Güner Sayar’la birlikte hazırladığı A. Süheyl Ünver Bibliyografyası’na bakabilirler. Büyük hekimin ölümünün 900. yılı vesilesiyle 1937 yılında yapılan törenlerde de Süheyl Ünver ismi öne çıkmaktadır. Onun bu samimi çalışmaları, dünyada kendisi hakkında yapılıp edilenleri, yazılıp çizilenleri dikkatle takip eden İbn Sina’nın gözünden elbette kaçmayacaktı. Bu sebeple değerli hayranına öteki dünyadan Tevfik Remzi Bey vasıtasıyla uzunca bir mektup gönderen İbn Sina’nın yazdıklarını çok önemli bulduğum için aziz okuyucularımla paylaşmak istedim. Mektubuna, bin yıllık bir sükûttan sonra hatırlanıp sevgiyle ve hayırla yâd edilmekten duyduğu memnuniyeti ifade ederek başlayan İbn Sina, yaşadığı devirde şehirden şehire koştuğunu, bazan saraylarda ağırlandığını, bazan hapishanelerde çile doldurduğunu, bazan da hayatını, kimliğini gizleyerek sürdürmek zorunda kaldığını, bu yüzden kendisine düşen görevleri tamam­layamadan dünyadan ayrıldığını anlatır ve sözü İstanbul’da, ölümünün 900. yılı vesilesiyle düzenlenen törenlere getirir: “Bundan on dokuz sene evvel İstanbul’da 900. senem için merasim yapıldı. Güzel, büyük kitaplar bastırdınız, hele sizin o candan yazılarınız ne samimidir, der­ken son senelerde arka arkaya Bağdat’ta Arap âlemi, Tahran’da İranlılar 1000. ölüm senemi törenlediler. Ben Türk, Arap ve İranlı olarak ilân edildim. Siz bana o kadar bağlısınız ki, fırsatı kaçırmadınız; yanınıza başka profesör arkadaş­lar aldınız, Araplarla Araplığımı, İranlılarla Farslığımı kutladınız.” İbn Sina, tam burada Tevfik Remzi Bey’in kaleminden A. Süheyl Ünver’i ve onun şahsında Türklüğü iğneliyor: “Gerçi ben intikal ettikten sonra unutulmuş değilim. Kitaplarım Garp ve Hıristiyan âleminde asırlarca okundu, ama böyle merasimli, hatıralı kutlamaları ancak sizler yaptınız. Doğrusu bir millete mensup ilân edilmek bizim yaşadığımız devirde âdet değildi. Biz din ve mezhep ile anılırdık. Öyle ki kendim imla ederek yazdırdığım hâl tercümemde, ailemin ırkını değil, dinini söyledim.” Topu topu yüz elli senelik bir düşünüşün, yani milliyetçiliğin (ve ulus-devlet anlayışının) bin sene öncesine teşmil edilemeyeceğini, bunun bir çeşit anakronizm olduğunu söyleyen İbn Sina, “Acaba,” diye soruyor, “Bundan sonra başka bir millete de izafe edilecek miyim?” Aslında kendisi seyahatlerden, ilticalardan, ölüm tehdit ve korkularından tasarruf edebildiği zamanlarda ezel-ebed, zaman-mekân, cevher-âraz gibi konularda düşünüp yazmış; bir hekim ve hakîm (filozof) olarak belli bir kavme değil, bütün insanlığa hitap etmeye, sezebildiği hakikatleri bütün insanlığa göstermeye çalışmıştır. İbn Sina, bunları yazdıktan sonra, imalı bir dille, felsefî sistemi hakkında Batı’da yapılmış ciddi çalışmaları hatırlatarak son yirmi beş yılda kendisi hakkında cilt cilt kitaplar yayımlayan Goichon ve Gardet’ye hayranlığını ifade ediyor ve özellikle eserlerinde kullandığı felsefî terimler üzerine Goichon’un yazdıklarına dikkatimizi çekiyor. Bunlardan biri, Aristo ve kendisi tarafından kullanılan felsefî terimlerin mukayeseli lügatidir. Böylece satır aralarında asıl milliyetçiliğin kendisini bir milliyete izafe ederek değil, ilimle, mesela yabancı felsefe terimlerine doğru Türkçe karşılıklar bulunarak yapılabileceğini söylemeye çalışan İbn Sina, şöyle devam ediyor: “Türkçe felsefe tabirleri bakımından şaşkına dönen aydınlarımız benim bin sene evvel yaptığımdan belki bir örnek alabilirler. Her kelimeye mefhum ve mânâsıyla tam bir karşılık aradım. Bula­bildiğimi yazdım, siz de öyle yapınız. Bugünkü felsefe dilinin her mefhumuna karşılığını bulunuz, koyunuz, kabul edi­niz, kullanınız. Yirmi beş seneden beri arıyorsunuz; gençleriniz bir felsefe meselesini Türkçe düşünemezlerse, irfan hayatını kuramazsınız.” Bu arada, tıp hakkındaki Kanun adlı eserini beş senelik çalışmayla ve şaşılacak bir sadakatle tercüme eden bir Osmanlı tabibini, Tokatlı Mustafa Efendi’yi çok takdir ettiğini sözlerine ekleyen İbn Sina, kendisi hakkında İstanbul kütüphanelerine müracaat edilmeden ilmî tedkik yapılamayacağını, buna rağmen en önemli çalışmaların Cumhuriyet Türkiye’sinde değil, Avrupa’da yapıldığını hatırlatıyor. İbn Sina’nın mektubundan ayrıca bir sonuç çıkarmaya lüzum var mı, bilmiyorum. Bu vesileyle Tevfik Remzi Kazancıgil’i ve aziz dostu A. Süheyl Ünver’i rahmet ve minnetle anıyorum.

Viewing all articles
Browse latest Browse all 11844

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Istediginiz bir saatte uyanabilirsiniz


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue