1- Hicri 247’de Bağdat’ta dünyaya gelen Şark’ın ilim ve tasavvuf önderlerinden İmam-ı Şibli’nin etrafında çok sayıda insan toplanmış, hatta hayranlarının çokluğu dikkat çeker hale bile gelmişti.Ancak kendisi bu çokluktan fazla etkilenmiyor, bunların ne kadarının gerçek dost olup olmadığını denemeyi bile düşünüyordu. Nitekim bir kır sohbetinde düşündüğü denemeyi de yapmak istedi. Çevresine doluşan dostlarına doğru yanındaki taş topraktan fırlatmaya başladı. Üzerine toz toprak gelenlerden bazıları fazla beklemediler: - “Mürşidimiz kafayı bozmuş, çekilelim etrafından...” diyerek uzaklaşmaya başladılar. İmam-ı Şibli ise uzaklaşan bu dostlarına şöyle seslendi: - Nereye benim yetişmemiş dostlarım, nereye? Dediler ki: - Biz senin dostunuz ama sen de bize taş toprak fırlatıyor, bizi rahatsız ediyorsun!. Şibli tebessüm ederek izah etti durumu: - Şayet siz olgunlaşmış dost olsaydınız hemen dağılmayı düşünmez, dosttan gelen cefaya vefa gerekir diyerek sebat eder, bir çare arardınız. Demek ki sizler hep iyi gün dostusunuz. Henüz cefaya vefa gösterme sadakati başlamamış sizde. 2- Sultan Mahmut Gaznevi, Harkan’da ziyaret ettiği büyük veli Hasan Harkani’ye, Bayezid-i Bistami’yi sormuş. Nasıl bir zattı acaba demiş? Harkani, feyz aldığı şeyhini şöyle anlatmış: -Bayezid öyle bir zattır ki, onu bir defa ziyaret eden hidayete erişir, istikametini düzeltir! Gaznevi, itiraz eder bu tarife. - Ebu Cehil, Resulüllah’ı belki bin defa ziyaret ettiği halde hidayete ermiyor da senin şeyhin Bayezid mi bir defa ziyarette insanların hidayetine sebep oluyor? Senin şeyhin daha mı yüksek yoksa? Harkani, böylesine önemli bir soruya verdiği yine önemli cevabında şu açıklamayı yapar: -Ebu Cehil, Resulüllah’a (sas), bir defa olsun Allah’ın Peygamberi diye bakmadı ki, O’nun peygamberliğinden istifade edip hidayete ersin. Hep Ebu Talib’in yetimi olarak baktı. Baktığı gibi de netice aldı. Harkani: - Unutmayın der, büyüklere takdirle bakarsanız istifade edersiniz, tenkitle bakarsanız feyzinden mahrum kalırsınız! 3- Hicri 198’de Mekke’de vefat etmiş olan tabiinden Süfyan bin Uyeyne, İslam’ı önce kimlere anlatmak gerektiğini anlatırken şöyle bir misal vererek der ki: -Hazret-i İsa ile Hazret-i Yahya peygamberler birlikte giderlerdi irşada. Ancak Hazret-i Yahya hep iyilerle konuşur, onlara vaaz ederdi. Hazret-i İsa ise hep kötüleri arar, onlarla meşgul olurdu. Dediler ki: - Ey Allah’ın Nebisi! Sen hep bozukları seçiyor, onlarla konuşuyorsun. Yahya ise hep iyilerle konuşuyor, hikmeti nedir bunun? Şöyle cevap verdi Hazret-i İsa: -Ben bir doktorum. İşim hastalarladır. Benim hasta olmayanlara harcayacağım vaktim olmadığı gibi, onların da benim vereceğim ilaçlara da ihtiyaçları yok. Vaktimi ve ilaçlarımı yerinde kullanmalıyım. 4- Hicri 104’te Kufe’de vefat eden meşhur muhaddis ve mutasavvıf Şabi, Kûfe Mescidi’nde etkili vaazlar verir, bazen de dinleyenlerin fikirlerini sorardı. Ancak cemaat içinde bir kişi vardı ki hiç konuşmaz, hep dinlerdi. Şabi sordu: -Neden sen hiç konuşmuyor, hep dinliyorsun? Suskun adamın cevabı ibretliydi: -Ben dedi, buraya kendim istifade etmek için geliyorum. Kendimden istifade ettirmek için değil! Bunun için de sadece kulağımı kullanıyorum, dilimi değil. Zira dedi, kulağımdan giren benim istifadem için girer. Dilimden çıkan da başkasının istifadesi için çıkar! Bu cevabı takdir ve tebessümle dinleyen Şabi: -Ey sessiz adam! dedi, bir konuştun pir konuştun. Keşke herkes senin gibi kulağını kullansa da hep amel etmek için dinlese!.. Ne dersiniz, gerçekten de büyüklerin sözleri sözlerin büyükleri mi?
↧