![]()
AK Parti’nin iletişim stratejilerini, toplumla ilişkiler konusundaki Ar-Ge’yi kimler kurguluyorsa CHP’nin onlara teşekkür etmesi lazım. Gerçi ‘böyle bir ortak akıl yok, kralcılar kendi inisiyatifiyle doğaçlama yapıyor’ kanaatini pekiştirecek izler de var. Bu doğru ise ‘özrü kabahatinden büyük’ olur. Türkiye’yi yöneten parti, daha kendi iletişim politikalarına hâkim değil demektir.Halkla konuşma aracının gittikçe klasik Milli Görüş diline dönüşmesi kitle partisi özelliğini zora sokacak. Kitle partisi, merkez sağ seçmene sıcak gelen ve ‘gömlek çıkarmak’ şeklinde sembolize edilen üsluptan doğdu. Eski dile dönüş ödünç oyları ürkütebilir. Daha büyük risk ise ‘her taklit aslını hatırlatır’ ilkesi. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın son beş yılda söyledikleri AK Parti’nin hatırlanmasını istemeyeceği türdendi. Mesela 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde, “AKP’ye oy veren cehenneme bilet almıştır.” cümlesini sıkça tekrar ediyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ABD’nin en büyük Yahudi örgütünden aldığı ‘üstün cesaret ödülü’ görüntüleri eşliğinde bu konuşmayı yapıyordu. Hatta Erbakan daha sonraki konuşmalarında Mavi Marmara ve ‘one minute’ hadisesinin ‘siyonizmin, Saadet Partisi’nin önünü kesme ve AKP’yi canlandırma girişimi’ olduğunu ileri sürecekti. Kendisini hedef almış söylemle şimdi AK Parti’yi savunmak akıllıca bir iletişim stratejisi değil.Rahmetli Erbakan’ın oy ve cehennem ilişkisini yeniyetme kralcılar tersinden kuruyor. “AK Parti’ye oy vermeyen cehenneme gider; hem de sadece ötede değil bu dünyada da ateşi tadar!” havasındalar. Seçmenin en sevmediği tavır ‘bana mecbursun’ yaklaşımıdır. 83 seçimlerinde Kenan Evren, 89 yerel seçimlerinde Turgut Özal aynı hatayı yaptı, faturası ağır oldu. Beni de içine kattıkları bir yalan furyası var: büyük işadamları ve çeşitli kesimlerden gazeteciler bir araya gelip Mustafa Sarıgül’e destek planları yapmışız. Yalanlamayla başa çıkamayacağımı anlayınca Twitter hesabımdan kahriye okumaya mecbur kaldım. Yine yanlış yapıyorlar. Sarıgül’ü böyle konuşmak maksatlarının aksiyle sonuçlanır. ‘Kadir Topbaş ve AK Parti, İstanbul’da yenilemez’ diye düşünenlerin aklının çelinmesine yol açar. Muhalefet seçmeninin sandığa gitme motivasyonu artar. Ayrıca merkezdeki seçmenin bir bölümü ‘Hizmet Camiası veriyorsa ben de verebilirim’ diye düşünebilir. Camiayı dövmeye çalışırken Başkan Topbaş’a zarar veriyorlar.Önemli hatalardan biri de ‘Ferhat Kentel ve Cengiz Çandar tutuklanacaktı, Başbakan Erdoğan kurtardı’ iddiası. ‘Hukuk devletinde Başbakan’ın böyle bir yetkisi var mı?’ tartışmasını geçiyorum. ‘Kurtulanların sevabı Başbakan’a yazılıyorsa, tutuklananların günahı niye cami avlusuna bırakılıyor?’ diye sorar insanlar. Nitekim Ahmet Hakan dün sormuş. İnsan zihni tuhaf çalışıyor, hemen Başbakan’a yakın bir yayın yönetmeninin Büşra Ersanlı’yı savunan yazısı ve sonrasında yaşananlar göz önüne geliyor. Tavır değişikliği ve yayın yönetmen yardımcısının tutuklamanın hikmetini anlatan yazısının sebebini merak ediyor insan. O yazı, Ersanlı’nın Erdoğan’ı ölümle tehdit ettiğini ileri sürüyordu.Oluşturulmaya çalışılan ‘şantaj kasetleri’ gündemini ihmal etmeyelim. Oda TV, Aydınlık ve Emin Çölaşan pişirdi; acemi kralcılar yiyor. Çölaşan ‘seyrettik imha ettik’ diyor. Çölaşan en azından hukukçu eşine sorsaydı, bir şantaj malzemesi olacağı aşikâr delilleri yok etmenin hukuken sorun doğuracağını görürdü. Kaynağı, el izi araştırmasını vb. tahkikata yardımcı olmak yerine yok etmek anlaşılır gibi değil. Tabii böyle bir kaset varsa… Bir siyasî partisi olmayan, muhalefet partilerindeki sarsıntılardan kâr ya da zarar görmeyecek insanlara iftira etmek mantıksız. Kamuoyu, bu kasetler üzerinde tepinen siyasetçileri sorgulamaya başlar. Şantaj ayıbını çözmesi gereken makamların aldığı bir arpa boyu yol gündeme gelir. Cevşen, dua ve cemaat ablasıyla alay eden iletişim dehalarına yer kalmadı.Aslında kralın, kralcıların çok da umurunda olduğunu sanmıyorum. Onlar için önemli olan kendi gemilerini yürütmek…Aslında kralın, kralcıların çok da umurunda olduğunu sanmıyorum.