Geçen hafta cumartesi günü Reşat Nuri Güntekin’in ölüm yıldönümüydü. Çalıkuşu romancısını 7 Aralık 1956 tarihinde kaybetmişiz. Kanser tedavisi için Londra’ya gitmiş, orada ölmüş. İstanbul’da Karacaahmet Mezarlığı’nda gömülü.Yazarlığının yanı sıra bir eğitimci Reşat Nuri. 1913’te Bursa’da öğretmenliğe başlıyor, 1930 sonrasında Millî Eğitim müfettişi, bir ara, 1933-43, Çanakkale milletvekili. Son görevi Paris’te kültür ataşeliği.Eserinden söz açanlar, genelde, bu eserin taşra kent ve kasabalarında geçtiğini, taşra gözlemleriyle ve taşra yaşamasıyla, kişileriyle bezendiğini belirtirler. İlle, yazarın “romantik”, “hissî”, “santimantal”, “duygusal” tutumunu da vurgulayarak.Behçet Necatigil, Reşat Nuri’nin kısa hikâyelerinde ironik yaklaşımı benimsediğini ayrıca vurguluyor.Demin “Çalıkuşu romancısı” dedim; oysa kendisi öyle anılmaktan hiç hoşlanmazmış. Hatta biraz alınırmış. Bir söyleşisinde, başka romanlar da yazdım, bu Çalıkuşu’ndan bir türlü kurtulamadım demeye getiriyor.Kurtuluş Savaşı’nın sonlarına doğru Vakit gazetesinde tefrika edilen Çalıkuşu o günlerin okurlarını derinden etkilemiş. Yıllar sonra, Reşat Nuri’yi anarken, Ahmet Hamdi Tanpınar saptıyor:“Anadolu mücadelesinin başladığı günlerde bu Anadolu’ya kaçış (romanın baş kişisi Feride’nin bir aşk kırgınlığıyla İstanbul’u terk etmesi, Sİ) eserin hudutlarını da aşıyordu. Romanın tefrika edildiği günleri benim gibi hatırlayanlar, onun nasıl sıcağı sıcağına o günlerde İstanbul’da esen havaya cevap verdiğini bilirler.”Çalıkuşu’nun büyük ünü ve çekemezliklerNe var ki, Çalıkuşu başka tatsızlıklar açmış yazarının başına. Çalıkuşu’nun apartma bir roman olduğu söylentisi edebiyatımızda uzun süre çalkanmıştır. Kimileri Fransız edebiyatından bir romanın uyarlaması olduğunu ileri sürmüş, kimileri Bulgar edebiyatından diyor, kimileri de sadece apartma deyip geçiyor.Gerçeklikte, Reşat Nuri Çalıkuşu’ndan önce İstanbul Kızı diye bir tiyatro oyunu yazmış. Salon komedilerine tutkun o günün seyircisi beğenmez düşüncesiyle, İstanbul Kızı Darülbedayi’de sahnelenmemiş. Çalıkuşu’nun çekirdeği bu İstanbul Kızı. Oyun ne yazık ki kayıp, romanla karşılaştırma imkânımız yok.Apartma söylentisi sonradan çıkmış. Öyle anlaşılıyor ki, Çalıkuşu’nun büyük ünü nice nice çekemezlikler yaratmış.İzlek, konu benzerliği mi, nasıl bir apartma, belli değil, bunca yıldır kimse açıklayamamış. Çamur at, izi kalır; sürüp gitmiş. 1980’lerde değerli, edebiyatla adamakıllı içli dışlı bir kültür adamımız “Maalesef çalıntıdır” demişti. “Bir roman nasıl çalınır?” diye sormaktan kendimi alamamıştım...Reşat Nuri çok sevdiğim bir yazardır; Çalıkuşu da çok sevdiğim bir roman. Feride’yle Munise’nin ‘sonsuz ayrılık’ sahnesi beni bugün de kahrediyor. (İzleyenler hatırlayacak; Osman F. Seden’in yönettiği ilk Çalıkuşu filminde bu sahneyi Türkân Şoray’la Zeynep Değirmencioğlu büyük bir başarıyla canlandırmışlardı.)Çalıkuşu’nda dil, anlatım, atmosfer, o, art arda infilâk eden duyarlık silsilesi bu romanı yarın da eşsiz bir eser kılacak.Tanpınar, Beş Şehir’in önsözünde “his tari-hi”mizden söz açar. Çalıkuşu hem İstanbul’un hem Anadolu’nun his tarihine ilk büyük adımdır. Onu Fransız ya da Bulgar romanından bir verimle karalamak herhalde ancak ‘biz’e özgür olabilir...Reşat Nuri Güntekin’in başka unutulmayacak eserleri de var. Fakat hiçbiri Çalıkuşu kadar okunmamış. Gerçi Akşam Güneşi, Dudaktan Kalbe birkaç kuşağı ardı sıra sürüklemiş ama, sadece ‘melodramatik’ özellikleriyle. Romancının hangi gayeyle bu soy eserler yazdığı üzerinde durulmamış.O kadar ki, Reşat Nuri’yi “genç kız romanları” yazan bir satış romancısı sananlar çıkmış. 1995’te Cumhuriyet gazetesinde Reşat Nuri için yine yazmıştım. Aynı gazetede, birkaç gün sonra, Memet Fuat şöyle yazmak ihtiyacını duymuştu:“Anladığıma göre, Selim İleri ‘Gramofon İğnesi’nin 7 Aralık tarihine denk düştüğünü görünce, her zamanki duyarlılığıyla, çok sevdiği Reşat Nuri’yi anmak istemiş. (...) Kitapları, tiyatrosu, romancılığı, kişiliği... Yazarı genç okurlarla buluşturacak güzel bir sayfa olmuş... Genç okurlarla diyorum, çünkü yaşlı okurlar arasında Reşat Nuri’yle buluşmamış kimse yoktur sanırım.”Buluşmuşlar ama nasıl buluşmuşlar? Yine Memet Fuat saptıyor:“Reşat Nuri aydınlarımızın çoğunluğunca nitelikli bir piyasa romancısı olarak bilinir. Ona Selim İleri gibi yaklaşanlar azdır.”Bu ‘yanlış’, köhne yaklaşım biraz olsun dinmişken, Reşat Nuri’nin eserinden sözüm ona yola çıkılarak gerçekleştirilmiş televizyon dizileri aynı kof kanıyı âdeta diriltti. ‘Asıl’ Reşat Nuri’yi git git yitiriyoruz.Ondan okuduğum ilk eser, Okuma Kitabı’mızdaki “Kirazlar” öyküsüydü. Dokuz on yaşlarımdaydım. Günlerce kendime gelememiştim. “Kirazlar”ın etkisi bende hep sürdü. Yağmur Akşamları’nda “Kirazlar Olduğu Vakit”i -handiyse yarım yüzyıl sonra- “Kirazlar”a bir gönderme olarak yazdım.‘Romancı’ Reşat Nuri ‘hikâyeci’ Reşat Nuri’yi bence gölgelemiş. Sekiz hikâye kitabıyla Reşat Nuri birinci sınıf bir hikâyeci. Dahası, dergilerde, gazete köşelerinde kalmış, bugüne kadar derlenmemiş yazıları, kronikleri, anıları ve denemeleriyle henüz ‘bilmediğimiz’ bir Reşat Nuri de söz konusu.Yadırgamayın, ölüm yıldönümünü fırsat sayarak, Reşat Nuri’nin bazı romanlarını salık vermek istiyorum.Örnekse, Eski Hastalık. 1938 tarihli bu roman, birçoklarınca aşk romanı sanılmıştır. Memet Ağbi’nin saptamasıyla, “nitelikli bir piyasa romancısı”nın aşk romanlarından biri. Oysa Reşat Nuri Eski Hastalık’ta yeni düzenin, yeni yaşama biçimlerinin, bir bakıma “asrîleşme”nin olumlu-olumsuz eleştirilerine yol alır. Onun bu tutumu Miskinler Tekkesi’nde, Gökyüzü’nde, hele Kavak Yelleri’nde sürüp gider.Yeniden yana, ama yeninin açmazlarını da gören, irdeleyen, teşrih masasına yatıran, hep sevecen bir yaklaşımla eleştirilerini dile getiren, handiyse siyasî bir romancıdır Reşat Nuri. Bu kez de Miskinler Tekkesi’ni örnek vereyim. II. Mahmud devrinden Meşrutiyet’e, Cumhuriyet’e yaşadıklarımızın aynılığını ürkütücü bir ironinin görüngesinden yansıtır Miskinler Tekkesi.Bugünkü toplumsal hayatımızın büyük sarsıntılarını Reşat Nuri’nin eserini okumadan kavramak imkânsız. Gözden ırak kalmış Kavak Yelleri’ni toplumbilimsel bir araştırma gibi okumak da olası, çok başarılı roman mimarîsini elbette ayırt ederek.Cumhuriyet aydınlarının iç sesiBu romanda Doktor Sabri’nin macerası, Cumhuriyet dönemi aydınlarının dile getirmedikleri, dışa vurmadıkları iç sesi, içsel anlatımı sayılabilir. Bugünün çok düşündürücü Cumhuriyet düşmanlığının yanı başında, akıllara durgunluk verici ‘düzey’iyle Kavak Yelleri Reşat Nuri’nin bir başyapıtıdır.1932 tarihli Kızılcık Dalları o dönem(ler)de acaba nasıl okundu, okuyanlar ne alımladı? Kızılcık Dalları’nı 1970’lerde okumuştum, sadece konusunun ardında iz sürerek. 1990’larda yeniden okuyunca; evlâtlık Gülsüm’ün ünlü kantocu Mücellâ Suzan oluş öyküsünü, bütün bir siyasî panorama gibi alımladım. Aynı şey Gökyüzü’nde de başıma geldi.Hayal üzerine kurulu idealizmlerin göçmeye yazgılı oluşunu en acı anlatımıyla Reşat Nuri kaleme getirmiştir. Anadolu Notları’nın sonunda, kendisini eften püften şeyler yazmakla suçlayanlara verdiği yanıtı okuyun, mutlaka okuyun, çünkü bugünümüz o yanıtta gizli... Değişen bir şey mi yok; yoksa, Reşat Nuri’nin öngörüsü mü uçsuz bucaksızdı, kestirmek güç.
↧