Yüz binlerce gurbetçinin dişinden tırnağından artırdıklarını büyük vaatlerle topladı.Avrupa’dan bavul bavul getirdiği paralar 650 milyon markı geçti. 1990’lı yıllarda katrilyona tekabül eden bir havuz kurdu. Adil davranacaktı havuza damla damla katkı sağlayan ortaklarına. İnşaat devi olacaktı. Yerli araba imal edecekti. Adını bile koymuştu; ‘İmza’ yolların tozunu atacaktı. Siirtspor’a jet motoru takıp evvela Türkiye, akabinde Avrupa şampiyonluk kupalarını kaldıracaktı. Hiçbiri olmadı. Şatafatlı basın toplantıları, naklen yayınlar ve halkla ilişkiler faaliyetleri... Meğer kendisinin yazıp sahneye uyarladığı oyunun en hain sahneleriymiş. Coşkunun zirve yaptığı anlar, hepsi ama hepsi o büyük soygunun fon müziğinden ibaretmiş. Yegane sermayesi gösteriş olan bir adamın vaat ettiği saadetin ömrü de kısa oldu. Kaba inşaatı bile bitmemiş bir araba fabrikası kaldı İmza’dan geriye. Ortakları ‘üretim yok’, ‘ihracat yok’, ‘temettü (kâr payı) yok’. ‘Paralar nicedir! Neler oluyor?’ diye sual tevcih etseler de o, hep yaptığı gibi eskilerin tabiri ile mugalatayı tercih etti. Yani gargaraya getirdi. Holdinge verdiği ismin hakkını verdi ve şirket namına ne varsa jet hızıyla ablası ve eniştesinin üzerine geçirdi. Her illüzyonist eline su dökemez. Gurbetçiler futboldan voleyi vurabilirdi. Tanju Çolak, Sergen Yalçın ve Alpay Özalan’a verilen paralar başka nasıl izah edilecekti ki! Kendinden emindi. Yuvarlaklık, para toplarken olduğu gibi yeşil sahalarda da hokus pokus yaptıracaktı. Olmadı. Onun bu son yalanını fark ettiklerinde sıfırı çoktan tüketmişti sözde ortakları. Bu kadar para harcayıp futbolda esamisi bile okunmayan adam diye geçti tarihe. Mahkemeye müracaat edebilenler yönetim kurulu başkanlarını sanık sandalyesinde gördü. Gündüzün akı bu defa suskundu. Organize dolandırıcılıkla suçlanıyordu. Savcı müebbet hapis cezası talep etti. 1,5 yıl tutuklu kaldıktan sonra 150 bin TL kefaletle serbest kaldı. Dava bittiğinde 4 yıl 2 ay hapis cezası aldı, hakkında tutuklama kararı çıkınca yurtdışına kaçtı. 2002’de bağımsız milletvekili seçildiği Siirt’e gelince tutuklandı ancak daha sonra yeniden serbest kaldı. Davası 2008’de zamanaşımından ötürü düştü. Kurucu ortağı Sacit Duran, dikkat buyurun onu nasıl anlatıyor: “Başta bana olmak üzere yüzlerce insana borcu var. Kaybettiği davaların avukatlık vekalet ücretini dahi ödemedi. Vatandaşa vaat ettiği kâr oranlarını ödeyemedi ve Avrupa’dan gelen paralarla Siirt Jetpa Spor’a ünlü futbolcuları transfer etti.” Bu adamın karakterini tahlil ederken eksik gedik kalırsa ayıp olur. Bunun için Başbakan Tayyip Erdoğan’a hitaben 3 Haziran 2007’de kendi imzası ile Siirt’te verdiği gazete ilanını psikiyatr ve siyaset bilimcilerin nazar-ı dikkatlerine arz etmekten ziyadesi ile mesudum. Bugün Başbakan Erdoğan’ı övme yarışının tavşan atleti bu zat, mezkûr ilanda aynı Erdoğan’a demediğini bırakmamış. İşte Başbakan’a sarf ettiği cümlelerden bazıları: “...Doğu halkı sizi tarih boyunca affetmeyecektir. Sizin mutlaka Siirt’ten aday olmanızı istiyoruz. Sizi tekrar seçmek için değil sizi bu defa Siirt’te sandığa gömmek için. Çünkü siz Meclis’e gitmeyi hak etmediğinizi bize gösterdiniz... birinin Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı görevlerine talip olma cesaretine de hayret ediyoruz. Sizden hesap soracağız. Hele yiğit olduğunuzu iddia ediyorsanız...” Ablasının üzerine yaptığı Aydın Didim’deki otelin 7 yıldızlı ve termal yalanına Ticaret Bakanlığı iki kere para cezası ve reklam durdurma müeyyidesi uygulasa da huylu huyundan vazgeçmiyor. İstanbul Otogarı civarında altın tepside hayal tacirliği yapan jetgillerin son müsveddesinin kim olduğunu ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Zira suçu işleyenlerin salıverildiği, suçluyu deşifre eden gazetecilerin hıyanet-i vataniyeden hakim karşısına çıkarılması talimatlarının verildiği şu günlerde elbisemiz müsaadenizle temiz kalsın. Onun lakırdısı gelirse kulağınıza sükûnetinizi bozmayın ve şöyle deyip geçin: “Lafa bakarım laf mı diye! Bir de söyleyene bakarım adam mı diye!..”
↧