Öncelikle Ankara'daki terör eyleminde vefat eden tüm asker ve sivil vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, ailelerine sabır dileyerek yazıma başlamak istiyorum. Korkunçtur ki yazılarımız gazetelerin cenaze ilanlarına dönmeye başladı.
“Ülke kavruluyor” dedi Sayın Cumhurbaşkanı geçen hafta. Doğru bir tespit. Doğru söze ne denir? Hemen arkasından Genelkurmay'ın burnunun dibinde kavurucu bomba ortaya çıktı.
Bombanın arkasından çeşitli demeçler duymaya başladık: “Güvenlik zirvesi toplandı!”. Bu güvenlik zirvelerini bu gidişle nöbete bindirseler iyi olacak herhalde. Bir yerde hiçbir işe yaramayan birtakım adamlar, sırayla otursalar ve “Allah korusun” böyle olaylar olduğunda toplanıverseler. Nasıl olsa herhangi bir derde deva oldukları ne görülmüş ve ne de işitilmiştir: Nöbetçi Güvenlik Zırvası.
Ne demiştik, “ülke kavruluyor”, bu söz benim yahut herhangi bir vatandaşın sözü değil, fiilen 14 yıldır ülkeyi yöneten kişinin sözü. Ne kadar “nesnel” bir söz değil mi? “Kavruluyor”. Sanki ülke bilinmeyen bir nedenle tavaya ya da fırına düşmüş, orada öyle kendi yağıyla kavruluyor. Bu işin herhangi bir sorumlusu yok. Öylece kendi kendine olmuş bitmiş bir süreç. Müsebbip filan arayanlar, fesat, fitne, hızını alamayanlar için münafık ve de kâfir. Ülkede olan iyi şeyler ülkemizin nadide yöneticilerince gerçekleştirilir. Kötü şeylerde ise hiçbir sorumlulukları yoktur. Kötü şeyler gâvurlar, Batı, sapık mezhepler, emperyalistler, üst-akıllar, Haçlılar vesaire tarafından icra edilmiştir. Bunda, bizim büyüklerimizin, zerre miskal kabahati olamaz. Eğer neden açıklanamıyorsa, olup biten kötü şeyleri lütfen doğal afet gibi kabul edip geçiniz.
Maalesef cümlelerimiz “kara mizah” kategorisine giriyor. Bağışlayın, ama memlekete başka türlü dayanmak her gün biraz daha zorlaşıyor. Şimdi ciddileşelim öyle ise.
Reyhanlı Katliamı gerçekleşti, kimse “bu günler milli birlik günleri” demedi, farkında mısınız? Aksine katliamı Alevilerin yaptığını ima etmek için iğrenç sözler ve yalanlar türetildi. Milli birlikten anlaşılan, o tarihte, herhalde Alevileri kapsamıyordu.
Diyarbakır'da HDP mitinginde bomba patladı, aynı şey.
Suruç'ta gencecik çocuklarımız paramparça edildi, bir, terörist ilan edilmedikleri kaldı.
Ankara'da tren garının önünde tarihimizin en büyük terör eylemi sonucu yüzden fazla insan öldürüldü anılarına yapılan saygı duruşu, ıslıklarla, saygısızlık gösterisine dönüştürüldü.
Bütün bunlar olup biterken kuru, kupkuru bir cümle duyduk “ulu” kişilerden; “Bu saldırı Türkiye'ye yapılmıştır”. GÜNAYDIN!!! Fakat iktidar taraftarlarının bir kısmı sosyal medyada neredeyse zil takıp oynama havalarındaydılar.
Ve biz, yetkililerden sorumlu, insana, millete saygılı bir açıklamayı beyhude bekliyorduk. Ama elbette aynı gemideyiz ve dost olmak, barış olmak istiyoruz, doğrudur, bu nedenle “Milli Birlik” güzeldir.
1) Milli Birlik güzeldir. Eğer her vatandaş milletin eşit ve eşdeğer bir mensubu ise.
2) Milli Birlik güzeldir. Eğer her vatandaşın ifade özgürlüğü, gaz ya da dayak yemeden protesto özgürlüğü var ise.
3) Milli Birlik güzeldir. Eğer milletin tümü aynı hukuka tabi ise.
4) Milli Birlik güzeldir. Milletin farklı kesimlerine gece gündüz, yatıp kalkıp hakaret edilmiyor ve nefret suçu işlenmiyorsa.
5) Milli Birlik güzeldir. Devlet, vatandaşlarının can ve mal güvenliklerini onların etnik, mezhebi, sınıfsal, siyasi kimliklerine bakmaksızın sağlıyorsa.
6) Milli Birlik güzeldir. “Ülke kavrulurken” ne idiğü belirsiz rejim meseleleri tartışılmıyorsa.
7) Milli Birlik güzeldir. Millete her gün hakaret eden onlarca zibidi tasmaları çıkarılıp sokağa salınmamışsa.
8) Milli Birlik güzeldir. Eğer gönüllü ise.
Milli birliği, senelerce, neredeyse sistemli bir şekilde, günbegün tahrip edenlerin, milletin karşısına çıkıp, pişkince, “Vatan, Millet, Sakarya” nutukları atması ise tahammül edilir gibi değildir.
Kim söylemişti şu meşhur sözü; “Şehirleri patlayıcı ile doldurduğunuzu biliyoruz!”?