İnsan hafızası tuhaftır. Bir an bir koku duyarsınız mesela size komşu bahçeden erik çaldığınız çocukluğunuzu hatırlatır. Ne de masum bir suçtur! Bir müzik duyarsınız sizi alır yıllar öncesinin bir hüznü ya da neşesine götürür.
Velakin hafıza her zaman bireysel olaylarla meşgul olmaz. Bazen içinde yaşadığınız toplum da hafızanızı yıllar öncesine üstelik çok ama çok uzak mekânlara da götürebilir. Tarihler farklıdır, kültürler, dinler, toplumsal yapılar çok farklıdır ama ülkelerin belirli anları şaşılacak şekilde birbirlerine benzeyebilir.
Yakınlarda seneler öncesinde seyrettiğim bir Arjantin filmini tekrar seyrettim. İnternet sağ olsun, eski filmleri ve onların hatırlattıklarını yüreğiniz dayanırsa kısa bir sürede yaşamanız mümkün. 1985 yapımı bu filmin adı “Resmi Tarih” izlemeyenlere ve kalbi sağlam olanlara öneririm. Bu filmin çağrışımları beni Leopoldo Galtieri ismine götürdü tekrar.
Sözü uzatmayalım, 1926'da fakir mi fakir bir ailenin çocuğu olarak doğan General Galtieri, Arjantin'in genelkurmay başkanı ve aynı zamanda devlet başkanıydı. Daha açıkçası hüküm sürdüğü süre zarfında “ol mülk-i Arjantin'in” adeta sahibiydi. Tüm siyasi partilerin, sendika ve derneklerin kapatıldığı, muhalefet gösterilerinin şiddetle bastırıldığı, on binlerce insanın gözaltlarında kaybolduğu bir ülkeydi beyefendinin Arjantin'i. Devletin acımasız şiddeti ve işkencesi sıradan olaylardı. Ekonomi özellikle Ronald Reagan ABD'sinden alınan desteklerle bir süre parlar gibi olmuşsa da kısa sürede bu parlamanın yerini büyük bir durgunluk almıştı. Galtieri hızla popülerliğini kaybediyordu. Bütün diktatörler gibi onun da pek zeki danışmanları vardı. Bunlar aynı zamanda fena halde “milliyetçi” idiler.
“Bize bir savaş lazım başkanım, o da bu gece lazım” dediler. İyi de kime karşı savaşacaklardı? Danışmanlar çaresini hemencecik buldular.
“İngiltere'nin bize ait olan şu Malvinas adalarında ne işi var, o adalar bizimdir” deyiverdiler. Ki “İngiliz Emperyalistleri” bu adalara Falkland Adaları derlerdi.
“İyi de” dedi generalimiz, “Şaka değil bu adamlar İngiliz, ya savaşırlarsa?”
Danışmanlar o parlak beyinleriyle pek çok “beyin fırtınası” yapmışlardı.
“Beyefendi” dediler, “Ne işi var İngiltere'nin burada. Üstelik devir eski devir değil, kuruşun hesabını yaparlar, buralara kadar binlerce kilometre gelip bir de bizle mi savaşacaklar, kıpırdamazlar bile. Biraz bağırırlar o kadar.”
Beyefendi'nin aklı yattı. Gerçi adalar kayalıktı, bir doğal zenginlik tarafı filan yoktu ama dünyanın her tarafında “fetih” geçer akçeydi. İsterse adaların tek zenginliği keçiler olsundu. Keçiler de sevimli hayvanlardı hani. En azından binlercesini öldürttüğü komünist ve muhalifler gibi münafık değillerdi.
1982 yılında emir verdi. Tez adalar işgal edildi. Hayret! O da ne? İngiltere'nin başbakanı Margaret Thatcher nam bir hatun, “Adalar bizimdir almaya geliyoruz” deyu koca Arjantin'e binlerce kilometre uzaktan savaş ilan ediverdi.
Evdeki hesap çarşıya uymamıştı. Danışmanlar sıçan deliği bin altın derler ya, aynı o misal yok oluvermişlerdi. Şimdi ne olacaktı? Kahraman Arjantin ordusu üzerine doğru gelen uzaylılarla savaşacaktı! Uzaylıydılar çünkü iki ordu arasında muazzam bir deneyim ve teknoloji farkı vardı. Galtieri'ye uyku artık haramdı. Oysa ülkenin içini temizledikten sonra nasıl da rahat uyuyordu.
Arjantin kendi kıyılarının burnu dibinde utanç verici bir yenilgi yaşadı. Galtieri iktidardan düştü. 2003 yılında hapishanede kalp krizinden öldü. İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarından ötürü müebbet hapse mahkûm edilmişti. Yine de Arjantinlilerin bir talihli tarafı vardı. Bereket versin ki İngiltere, komşuları değildi.